22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yılın transferi Yılmaz Vural

Çetin Susan

Çetin Susan

Eski Yazar

A+ A-

Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, “İTÜ’de 1969-1974 dönemi içerisinde amatör futbol takımımız vardı. Ben de o takımın bir üyesiydim. Aynı dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız İETT’deydi. Aynı sahalarda idman yapar ve onunla karşılaşırdık.” demiş. Gurur verici bir hatıra tabii... Belki geçmişte, aynı vitrine bakmışlıkları, aynı otobüs koltuğuna oturmuşlukları, aynı marka tuzlu bisküviden yemişlikleri falan da vardır. Değerli anılar bunlar, aradan 40 yıl geçmiş olsa da insanın burnunu sızlatacak türden şeyler...

İnsan zihni yerinde durmuyor, şimdi bu başka bir şeyi çağrıştırdı. Eski futbolcu Engin Verel’in başkanlığını yaptığı Türkiye Futbol Vakfı, 2017 takviminde Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi sağbekleri listesinin başına Camialtı’nın amatör futbolcusu Tayyip Erdoğan’ı yerleştirmişti. İşi anlamlı kılansa, acar futbolcu Tayyip’in kariyeri boyunca sağbekte oynamamış olmasıydı!
Laf “miş... mış...”lardan açılmışken sürdürelim... Peki, 30 yıllık futbol hocası Yılmaz Vural ne demiş?
‘’Bakın biz, Tayyip Bey’i çok severiz. Spor camiası için kendisi bir idoldür. Tayyip Bey de bizden birisi ve futbola çok önemli katkıları var. Futbolun kısıtlı imkânlarla nasıl oynandığını bilen birisi. Bizleri çok sever. Aram onunla çok iyidir. Sağ olsun, her dönemde ve nerede görürse görsün, bana sarılır ve beni öper.’’
‘’Bize Tayyip Bey ‘öl’ dese ölürüz biz. Yanlış anlamayın. Bizim insani boyutumuzdan bahsediyorum. Siz özel kalemden randevu alır, görüşemezsiniz ama biz bir telefonla onunla görüşürüz, yeri gelir ‘geyik muhabbeti’ yaparız.’’ Evet, bu tanıdık, bu “şeytanî” üslup da Vural’a ait.

3 PADİŞAH, 12 CUMHURBAŞKANI...

Aklı başında gibi duran, özgeçmişleri düzgün görünen, iyi-kötü bir müktesebatı olan insanlar hangi motivasyonla böyle sığ güzellemelere yönelirler, anlamlandıramıyorum bir türlü. Onların durduğu yerden bakmaya çalışıyorum, yine olmuyor, beceremiyorum. Bunlar-söylenmesi şartsa- ancak evde yalnızken mırıldanılacak şeylerken ve ağızdan çıkan her söz sonuna kadar sahibini kovalıyorken; nasıl adlandırmalı bu açıklamaları, kör cesaret mi, basiretsizlik mi yoksa kalibre beyanı mı?

Koskoca Galatasaray’a başkan yapılmış birisinin; yarını halkın elinde-yani belirsiz- olan bir siyasiye, sadece bugün erki elinde tutuyor diye okuyanın yüzünü ekşiten methiyeler düzmesi şık duruyor mu? Serde kapitalistlik olunca, vacip mi oluyor bunları söylemek? Üstelik bu kaçıncı... Sayın Başkan, oturduğun koltuk 3 padişah, 12 cumhurbaşkanı, 31 başbakan gördü. Daha da nicelerini görecek. Biraz serin dur, ağır gel... Gerçi birçok kulüp başkanı için geçerli bunlar ya, işi uzatmayalım.

HERTARAF OLAN BERTARAF OLUR!

Gelelim, başlı başına irdelenmesi gereken özelliklere sahip hocaya... Yarattığı her türlü algıdan bağımsız olarak, salt mesleki kantara çıkarırsanız, okkalı bir adamdır Yılmaz Vural. Sektöründe sık rastlanmayan ölçüde dünyaya açık, analitik düşünüp üretebilen, insani yönü gelişmiş, iletişimi güçlü, vizyon sahibi bir insandır. Ama sadece mesleki açıdan...
Zira berbat bir stratejisttir, kariyerini yönetmekte. Yukarıdaki açıklamasından da anlaşılacağı üzere, kritik hataların adamıdır. Sosyal ilişkilerini ve çevresini ne kadar geniş, ne kadar hoş tutarsa, işinin o kadar rast gideceğine inanmak gibi bir yanılgı içindedir ki; hâlâ, her kesimin sevgilisi olmakla övünmektedir. Bu imajını sürdürebilmek uğruna, türlü şirinlikler yapmaktadır kendince. Oysa meşhur söylemin değişik sürümü der ki: Hertaraf olan da, bertaraf olur!

Son röportajıyla, elinde olmadan veya bilerek doğru yolu bulup taraf olmuştur! Yol doğru, taraf yanlış olsa da... Öte yandan, saplantı halindeki “görünme” hastalığı nedeniyle, magazin figürü, ekran kuşu olup çıkmıştır. Bu sosyalleşme saplantısı, işinin gerektirdiği saygınlık ve güven algısını silip süpürmüştür. Oysa algı gerçeğin önündedir, futbolun işçi-işveren ilişkisinde.
Hedefindeki her ‘koltuk’ boşaldığında, çırpına çırpına parmak kaldırıp “buradayım” dediği halde-ki bu da başka hatasıdır-, kendisi değil sadece adı dolaşıma sokulmaktadır. Tavşan atletler gibi, hiçbir önemli koltuk yarışını, varış çizgisine bile taşıyamamış olmasının nedenlerini yanlış yerlerde aradığı, bitmek bilmez sitemlerinden anlaşılmaktadır.

ÖL DİYECEĞİNE, GEL DESİN...

Birçok meslektaşından farksız olarak, fuzulî işler yaptığına hep birlikte tanıklık etmişizdir. Mesela, Gökçekgillerin Osmanlıspor’unun adını savunmak görevini üstlenmişti daha ilk gününde, “Takımın isminin siyasi hiçbir boyutu yok.” diyerek... Bu gereksiz, duyanda müstehzi bir tebessüm oluşturan gayretkeşliği, kulüpteki ömrünün 17 günü aşmasına yetmemişti ne yazık ki... Ama seviyordu işte, patronajın ruhunu okşayacak hamleler yapmayı.

15 yıldır iktidarda olan ve siyaseten miadını doldurmuş birisine medyada “mektup yazmak” için bugünü beklemiş olması da başka bir hatasıdır ki, onu da geçelim. Şunu sorgulamış mıdır acaba; “bir telefonla görüşecek”, “geyik muhabbeti yapacak” kadar yakın olduğu AKP lideri niye değerini fark etmemiş, layık olduğuna inandığı görevlere getirmemiştir kendisini? Liyakati, yok mu saymaktadır has dostu “Tayyip Bey”?

“Öl” demesin de, “gel” desin, niye demiyor? Bütün pozisyonlar emrinde değil mi? Seç canının çektiğini, doluysa da boşaltıversinler anında... Bunca “kankalığınıza” karşın o bile “gel” demiyorsa, Aziz Yıldırım niye desin ki? Madem “içinizden biri”, madem “sarılıp öpüyor her gördüğünde”; her işin 2 dudağına baktığı zat, niye senin deneyiminden, birikiminden, fikirlerinden, projelerinden yararlanmıyor? Bunu sormak hiç aklına gelmedi mi? Ona soramıyorsan kendine sor: “Kıymetim niye bilinmiyor? Hata bende olabilir mi? Kim değerli, kim önemli karıştırıyor muyum tercihlerimde?”

KULÜPLER YASASI NEREDE?

“Bizden biri” dediğin, “futbola çok önemli katkıları” olduğunu söylediğin iktidar partisinin Genel Başkanı, sorunları kökten çözeceğine inandığın/inanılan Kulüpler Yasası’nı neden çıkarttırmıyor yıllardır? Bu kadar “içinizden birinin” bunu bilmemesi mümkün olamayacağına göre, onun doğruları seninkilerle(ya da aklın yoluyla) örtüşmüyor mu? Yoksa o da mı, sizi ciddiye almıyor? “Geyik muhabbeti ekibi” kapsamından öteye geçemiyor musunuz kendisinin nezdinde?

Medya için popüler figür olmak zevkli iştir kimine göre, içine içine çeker insanı, kapanın elinde kalırsın. Egon okşanır, eğlenirsin, bir de acurlara para kazandırırsın ama senin “işine” yarayacak çevre o değildir. Yayıncı kuruluş vesairedeki “güçlü” simaların seni çok sevmesi bile, en fazla dara düşmüş takımlarda iş bulmana yarar ki, onun için destek gerekmez zaten. Güçlülerinin gücü de, senin hayalini kurduğun yerlere gitmene yetmez.
Ha, bir de Habertürk’teki röportajda değindiği “devrimcilik”, “Deniz Gezmiş-Tayyip Erdoğan kıyaslaması” gibi konular var ki, evlere şenlik! Hakikaten zırvanın zirvesi: “Ülke sistemiyle oynamak riskli bir iştir. Deniz Gezmiş bu konuda başarılı olamadı. Onun değiştirme çabası yetmedi ve sonu iyi olmadı. Tayyip Bey öyle değil, bunu başardı.”

Neresinden tutsan elinde kalacak saptamalar... Rıdvan Dilmen ufku... Hocanın gözlüğünü takmadan ülkeye bakan milyonlarca insan, nelerin, nasıl, ne yönde “değiştirildiğini” gayet iyi görüyor ki, -kendileri için zül addettikleri- seninse ballandıra ballandıra anlattığın ahbaplığına günlerce tepki yağdırdılar. “Başarmış”mış... Şimdi saydırtma buradan başardıklarını!.. Dedik ya başta: Vural’ın ağırlığı sadece futbol sahasındadır.
Noktayı kendi cümlesiyle koyalım: “Güç neredeyse insanlar oraya gitmeyi sever.’’ O halde, gittiğin yerde mutlu ol hoca! Muhabbetiniz hayırlara vesile olsun! Yanlış anlama, “insani boyutuyla” yani...