Yine aynı film!
Bizim vekiller, Meclis’te hiç “uzlaşmaz”lar...
Görüştükleri yasa teklifi hakkında hiçbir bilgileri yoktur ama parti yöneticilerinden gelen talimatla maraza çıkarırlar.
Hatta birbirlerinin kafasını tokmakla yarıp kolunu kırarlar.
Ancak... Dört yılda bir kez mutlaka “uzlaşırlar!”
Ne zaman?
“Dönem” sonu geldiğinde...
Tam hepimiz, “Seçim kapıya dayandı, Meclis kapanıyor” derken, bir kanun teklifi ortaya çıkar; bütün milletvekilleri “parti ayırımı gözetmeksizin” bu teklife olumlu oy verir.
Meclis Başkanı kamuoyundaki tepkileri önlemek için mutlaka bir, “Bu düzenleme maaş artışı getirmiyor” açıklaması yapar.
Teklif önce “komisyon”dan sonra Genel Kurul’dan geçer ve yasalaşır!
Peki; nedir bu “uzlaştırıcı” yasanın içeriği?
Milletvekillerine ve emekli vekillere bilumum kıyaklar!
***
Yine bir “dönem”in sonuna geldik; Meclis, birkaç gün daha çalışıp fiilen kapanacak.
Yeniden aday olan vekiller, seçmenlerini bir kez daha kandırmak için seçim bölgelerine koşacak.
Bu kez “vekillere kıyak yapılmasını” öngören 22 maddelik yasa teklifi, bizzat Meclis Başkanı Cemil Çiçek’ten geldi.
Çiçek geleneği bozmadı ve gazetecilere teklifin “parasal bir artış getirmediğini” söyledi.
İyi de daha birkaç yıl önce cumhurbaşkanı maaşına endekslenen vekil maaşlarının tekrar neden başbakanlık müsteşarının aldığı maaşa endekslendiğini anlatmadı.
***
Kısacası dostlar; Cemil Bey, gaz alıyor!
İnanmayan yazsın bir kenara:
Milletvekilleri şu anda ayda 14 bin 737 lira net maaş alıyor...
Göreceksiniz; bu yasa yürürlüğe girdiğinde maaşlar fırlayacak...
Çünkü bunu sağlayan düzenleme ya şimdiden o maddelerin içine gizlendi ya da teklif Genel Kurul’da görüşülürken mutlaka bir önergeyle eklenecek!
***
Asgari ücret bin lira...
Emekliye yapılan altı aylık zam 30 lira...
Yirmi milyon insan açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor!
Ama bu beyler ayda en az 14 bin 737 lirayla geçinemediklerini söylüyor!
***
Utanma organlarını yitiren bu siyasetçilere bir daha oy vermek, “Yaptığınız her şeyi onaylıyoruz” demektir.
Sizi bilmem ama... Ben onaylamıyorum!
GÜNÜN SORUSU
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek dünkü yazısında HDP’yi kast ederek, “PKK barajı geçerse, PKK-AKP hükümeti kurulur” demiş... Sorum kendisine:
Bu hükümet zaten yıllardır iktidarda değil mi?
HADİ CANIM SEN DE...
Kumpas davalarının açıldığı günlerde, “Ben bu davaların savcısıyım. Bu darbecilerden hesap sorulması için ne gerekiyorsa onu yapacağım” diyen Recep Tayyip Erdoğan önceki gün 180 derece çark etmiş ve “Şahsım başta olmak üzere tüm ülke aldatıldı. Samimiyetle söylüyorum, Genelkurmay Başkanımız ve pekçok komutanın tutuklanmasına gönlüm hiç razı olmadı” demiş...
Bizi salak sanıyor olmalı!
***
Bir: Şahsı da tüm ülke de aldatılmadı. Bu ülkenin yarısından çoğu, daha Ümraniye’deki antik (!) bombaların bulunduğu ya da düzmece belgelerle dolu bavulun ortaya çıktığı ilk gün, bu soruşturmaların bir “kumpas” olduğundan emindi!
İki: Şahsına gelince... Dediğim gibi, o da aldatılmadı.
Devletin en üst kademelerini bugün “paralel” dediği o yapıya ikram eden kişi, bizzat Recep Tayyip Erdoğan değil mi?
Tek fark şu:
O gün birbirlerini kullandılar; bugün yolları ayrıldı...
***
Kısacası... Özür dilemekle, “Kandırıldık” demekle olmaz bayım; onlarca insanın ve analarının, babalarının, eşlerinin ölümüne...
Onlarcasının ölümcül hastalıklara yakalanmasına...
Ve hepsinin en az 3-5 yıl özgürlüklerine mal olan bu kumpasın “ortağısınız...”
Bugün bulunduğunuz konum nedeniyle “sorumsuz” olsanız bile...
Elbet bir gün bunların hesabını ve-re-cek-si-niz!
GÜNÜN İSYANI
Sayıştay’ın denetim raporuna göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın “49 bin ölü çiftçi”ye yıllardır “destek ödemesi” yaptığı ortaya çıkmış... İsyanım Başbakan’a:
Devletin sadece bu tezgah nedeniyle uğratıldığı zarar ne kadar? Paralar kimlerin ayakkabı kutularında? Sorumlulara madalya takmayı, pardon dava açmayı düşünüyor musunuz?
HAYRÜNNİSA GÜL’E ‘KENDİ EVİM’ SORULARI... (129)
11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül, önceki gün Hürriyet’e bir demeç vermiş...
Bahçeyle ilgilenmesinin kendisini çok dinlendirdiğini...
Cumhurbaşkanlığı döneminde hem Çankaya’daki hem de Tarabya’daki bahçelerin peyzajı ile yakından ilgilendiğini...
Şimdi de “kendi evi”nin bahçesini çekip çevirdiğini söylemiş...
Madem eşinden sonra o da “kendi evim” sözünü kullandı o zaman, aynı soruları ona da soruyorum:
***
Bir: Eğer Kanlıca’da tadilatı süren evden söz ediyorsanız, piyasa değeri 20 milyon lira olan bu evi ne zaman, nereden kazandığınız parayla aldınız?
İki: O ev, bildiğimiz kadarıyla damadınıza ait... Mülkiyeti hâlâ onun üzerindeyse, bu evin “kendi eviniz” olduğunu nasıl söyleyebiliyorsunuz?
Üç: Demek ki o evin bahçesiyle ilgilenmeye başladınız... Peki; Huber’i ne zaman boşaltmayı düşünüyorsunuz?
Dört: Eşiniz, “Taşınıyoruz” demişti; aradan 20 gün geçti... 20 günde taşıya taşıya bitiremediğiniz şey nedir?
Beş: Eşiniz, Huber’deki tüm masrafları ödediğini söylemişti. Belgeleri neden göstermiyorsunuz?