Yirmi Dördüncü Tablet, Sabâ*
Çadır bezi gibi göğü yırtan ışığı unuttum,
Ne zaman döneceğiz evimize?
Bahçemizde açan çiçeklerin adlarını unuttum,
Kanlı bir örtünün uçlarına dantel işliyorum:
Beyaz, mor ve kırmızı haşhaş gülleri,
Girip kirleniyor Amuderya’ya salkım salkım.
Havaya atılan ok, dönüp kalbime doğru düşüyor,
Kim demişti: Ey kirliler, pisler, bana gelin?
Kimin için veriliyor kara talkım? Sabâ! Ey Sabâ!
Unutmamak için adımı kirece kazıdım.
Biraz daha afyon veriyorum çocuklara.
“İyi yürekli” rahip elinde kitap tutarak geliyor,
Yatıyoruz kampta katilimle yan yana.
Başlıyor çan sesleri arasında tecavüz ayini,
Kapkan mıydı adım, yoksa Afgan mı, unuttum,
Su gibi akan kanın adı neydi orada?
Tekbir getirmişti afyonlu kırbaç da, otuz üç defa.
Aliye’ydi yere serilenin adı, anımsıyorum:
Saçları defne karası, gözleri yürek yarası.
Ben, gözlerimin rengini unuttum, gözlerimi de.
Sürekli bayrak değiştiren bir ordu var,
Ezip geçiyor evimizin önündeki yüksek çayırı,
Kırıp giriyor Kandahar’ın kapılarından,
Yayılıyor çimen kokusu Asya’nın uçlarına.
İkide bir, iğneyi parmağıma batırıyorum,
Kanım akıyor da canım yanmıyor, neden bilmiyorum?
Üstümüzü Kaşmir halısıyla örtmüş taze acı,
Bamiyan’da ve Mezarı Şerif’te kuşlar havasız.
Burada şiddet el bağlamış kuru dağlar gibi,
Burada yürek, ateşle dolmuş sakin dağlar gibi!
* Büyük Ortadoğu Projesinin Afganistan saldırısını 11 yıl önce Ekim ayında başlatan ABD döktüğü kanda boğuluyor...
Şiiri, direnen Afgan kadınının yaklaşan çifte zaferine adıyorum.
Not: Bugün Ceyhan’da kitaplarımı imzalayacağım.
Bütün dostları beklerim.