Yoksulluğun nedeni tüketim toplumu
Türkiye İstatistik Kurumu'na göre 2009 yılından beri en kötü gelir dağılımı 2020 yılında görülmüştür. Medyanın çoğu haberinde en zengin ile en yoksul arasında gelir farkının arttığı ve en yoksulun daha da yoksullaştığı vurgusu yapıldı. Ancak, 2020 yılının gelir dağılımı verilerinde çoğu kişinin dikkatlerinden kaçan önemli bir saptama daha bulunmaktadır. Bu tür istatistiklerde toplum, hanehalkı seviyesinde beş eşit parçaya; en zengin ile en yoksul arasını kapsayan beş farklı yüzde 20’lik dilimlere ayrıştırılmaktadır. 2020 yılında gelir açısından en yüksek yüzde 20’lik, en zenginin gelirleri artarken geri kalan diğer dört dilimin gelirlerinin düşmüş olduğu görülmektedir. Üstelik, en yoksulun en çok düşen değil toplumun yüzde 80’ini kapsayan dört yüzde 20’lik kesimin gelirleri neredeyse eşit oranda düşmüş olduğu; diğer bir deyişle, 2020 yılında toplumun büyük çoğunluğu yoksullaşırken sadece en zengin yüzde 20’lik dilim gelirlerini arttırmış olduğu saptanmaktadır.
ÜRETİM DIŞI FAALİYETLER
2020 yılında salgın sebebiyle üretimin ve ticaretin önemli oranda düştüğü bilinmektedir. Bu en zengin gelirlerini nasıl arttırmış olabilir sorusuna yanıt, geçen haftalarda bu köşede belirtilen bir saptama ile yanıtlanabilir. Hatırlanacağı gibi bu köşede, Türkiye’nin ilk 500 sanayi şirketinin verileri açıklandığında çoğu şirketin karlarının arttığı; ancak, bu karlar üretimden değil üretim dışı faaliyetler olan döviz, tahvil, hisse senedi gibi yatırımlardan dolayı oluştuğu vurgulanmıştı. En zengin yüzde 20’lik kesimin 2020 yılındaki gelir artışının büyük ölçüde açıklaması da bu tür rant getiren yatırımlarından kaynakladığı düşünülmektedir. Toplumun en zengin yüzde 20’lik kesimin bir kısmının maalesef üreten değil rantçı sınıfa dönüşmeye başladığı anlaşılmaktadır.
ÜRETMEYENLER YOKSULLAŞIR
Toplumun yüzde 80’inini kapsayan bir kesimin yoksullaştığının arkasında yatan nedenleri enflasyona, işsizliğe, vergilere bağlayanlar oldu. Hepsi kendi pencerelerinden haklılar çünkü bu ve başka diğer nedenler bir toplumun gelir dağılımı bozan etmenler arasında yer almaktadır. Ancak, asıl neden üretmeyen bir topluma ve sürekli tüketen bir topluma dönüşülmüş olunmasıdır. Ekonomide üretilen her şeyin içinde neredeyse yüzde 50 ile 90 arasında ithal ara mal bulunmaktadır. Artık, tüketmek için satın alınan birçok şeyin içinde dövize bağımlı bir alış veriş vardır. Döviz artınca girdilerden dolayı maliyet artıyor (yoksulluk); tüketim malları pahalı hale geliyor (enflasyon); dışarıda üreten ülkelerin emekçilerine istihdam yaratmış oluyorsun çünkü aslında üretim değil montaj yapılıyor (işsizlik). İşsizliğin, yoksulluğun, enflasyonun, dövize muhtaçlığın arkasında yatan asıl temel neden üretmeyen bir ekonomi olunmasıdır.
SWAP İLANİHAYE SÜRER Mİ?
Dövize muhtaç bir ekonomi, küresel ekonomiden yeteri kadar döviz akışı bulamazsa sıcak para, yani kısa vadeli yüksek faize gelen dövize yönelir. Her an ekonomi dışına çıkabilecek sıcak paraya, güven verilebilmesi için de öncelikle faizler yüksek sonra da Merkez Bankası döviz rezervleri, yeterli seviyede tutulmalıdır. Türkiye ekonomisi, birkaç yıldan beri faizlerini düşürmüş ve son olarak da Merkez Bankası döviz rezervlerini nette eksi seviyeye indirmiş durumdadır. Bir takım SWAP, yani belirli bir süreliğine belirli bir getiri karşılığında yabancı bir para birimi ile yerli para birimini değiş tokuş yapılarak Merkez Bankası döviz rezervleri, bürüt olarak artıya, 100 milyar ABD dolarına yükseltilmiştir.
Merkez Bankaları, finansal piyasalarını spekülatif ve kötü niyetli saldırılardan korumak için zaman zaman bu tür değiş-tokuşlarla döviz rezervlerini yükseltirler. Ancak, bu tür işlemleri, uzun vadeli sürdürmek çok zordur. Nasıl bu işin ömrünü uzatır Merkez Bankaları sorusuna yanıt eğer yabancı para birimi stabil ise, diğer para birimleri karşısından hızla yükselip artmıyor ise, bu tür değiş-tokuşu sürekli hale getirebilen bir finansal güce sahip ise ve en önemlisi değiş-tokuş yaptığı ekonomiyi yarı yolda bırakmayacak ise bu tür SWAP, farklı para birimlerinin değiş-tokuşlarının ömrü biraz daha uzun olabilmektedir. Ancak, yıllarca da sürdürülemez.
YUAN EN GÜVENİLİRLER ARASINDA
Çin Halk Cumhuriyeti, bu tür bir değiş-tokuş için uygun mudur sorusuna yanıt ise birçok açıdan uygundur. Tek soru işareti neden bu kadar geç fark edildiğidir. Bu soru işareti gerek Çin tarafında gerekse de Türkiye’nin piyasa aktörleri tarafından sorulmaya başlanmış olduğu düşünülmektedir. Birbirini tanıma süreci iyi geçer ve kısa sürerse hem finansal hem de ticaret açısından Türkiye’nin en önemli ortaklarından biri haline gelen Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi Projesi aracılığıyla yukarıda bahsedilen üreten ekonomiye geçiş sürecinde önemli bir rol alması mümkündür. Çin’in para birimi yuan son yıllarda en güvenilir para birimleri arasındadır; hatta, yılların İsviçre frankına karşı uzun vadede gerek faiz gerekse de güvenirlik açısından bazı üstünlükleri dahi olduğu düşünülmektedir. Merkez Bankaları arasında gerçekleştirilen para birimleri değiş-tokuşu bir hayra vesile olsun: Çin ile para birimleri bazında ticareti de gündeme getirme zamanı gelmiş hatta geç bile kalınmıştır.
KURUMSALLIK VE ÜRETİMSİZLİK SORUNU
IMF’nin en son yayımladığı Türkiye ekonomisi raporu, orijinal dilinde okunmalıdır. Aslında, satır aralarında öyle şeyler diyor ki irkilmemek elde değil. Umarım IMF’ye bir gün bir daha muhtaç olunmaz çünkü önereceği yardım paketi tam bağımsızlığa saygı duyan bir dostun işi değil…
Diğer yandan. TÜSİAD’ın geçen hafta ekonominin gidişatı için endişe dolu açıklamalarını bir yana bırakıp asıl en önemli temel sorunlardan birisine işaret etmesi, ekonominin birçok sorununun arkasında yatan temel sebeplerden birine vurgu yapması dikkat çekmektedir. Bu köşede ilk haftalarda yer verildiği gibi TÜSİAD da Türkiye’nin kurumsallık sorununa dikkat çekmektedir. Türkiye ekonomisinin diğer temel sorunu da üretmemektir…