Yoldaş DNA ile tarihin en uzun seyahati
İnsan, doğa, rekabet gibi alanlarda yapılan araştırmaları inceliyorum bir süredir. Okurlarımıza günümüz dünya şartlarında ülkeler ve sistemler arasındaki rekabet düzlemlerini çeşitli başlıklar altında bir yazı serisi kıvamında aktarmaya çalışıyorum. İnsan zihninin toplumsal bağlantısallığın etkisinde, genetik miras, yaşantılar ve deneyimlerle şekillendiğine yönelik çok sayıda bilimsel yaklaşım bulunmaktadır. Bizler bir genetik mirasın temsilcileriyiz. Asırlardır yaşam sürdüğümüz coğrafyaların, göçlerin, doğa ile diğer canlı yaşam ile mücadelemizin bir sonucuyuz. Yaşayan bir bilinciz. Hatta bir yaşama bilinciyiz. Ölçülmesi olanaksız zaman derinliklerinden, ölçülebilir zamanlara varan bir yaşama bilincinin en güçlü temsilcileri olarak topluluklar oluşturuyor, sistemli bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Önceki yazılarımızda ekonomik sistemlerimizin rekabeti ve ülkelerin bu rekabet için örgütlenme biçimlerine değinmiştik. İncelemelerimin sonucunda rekabet düzleminin bir alanına daha değinmem gerektiğini algıladım. Sistemlerimiz, ülkelerimiz, ideolojilerimiz, insana ait türlü meziyetlerimiz rekabet halindeyken daha kökte bir parçamız olan genetik istikametimizin bu rekabetin dışında olamayacağını düşündüm. Haklı mıyım, değil miyim zamanla genetik bilimcilerimizin rehberliğinde anlayacağız.

REKABETİN GENETİKTE KODLARI VAR MI?
Haplogruplar, genetik aileler olarak düşünebileceğimiz gruplardır ve insanların atası konusundaki bilgilerini ortaya çıkarmak için kullanılan bir anahtardır. Bu kavram, evrim biyolojisi ve antropolojide kullanılır ve insanların tarihî göçleri ve soykütükleri hakkında fikir edinmemizi sağlar. Haplogrup, "haplo-" (tek) ve "grup" ifadelerinden türetilmiştir. Haplogruplar, DNA'nın belirli bölümlerinde bulunan değişikliklere (mutasyonlara) dayanır. İki temel türde haplogrup vardır: Y-DNA VE Mitokondrial DNA.
Y-DNA Haplogrupları, sadece erkek bireylere aktarılır çünkü Y kromozomu sadece erkeklerde bulunur. Bu, erkek hatlarının soyunu takip etmemizi sağlar. mtDNA (Mitokondrial DNA) Haplogrupları ise sadece anneden çocuklara aktarılır. Bu nedenle, dişi hatlardaki soyu izlemek için kullanılır. Haplogruplar kendi aralarında "rekabet" yapmıyorlar, çünkü bunlar sadece genetik işaretlerdir ve bilinçsizdir. Ancak, evrimsel süreçler, sosyal ve kültürel etkenler nedeniyle, bazı haplogrupların daha fazla yayılması veya diğerlerinin azalması gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu süreçler, doğal seçimin ve genetik akımın bir sonucudur ve "rekabet" kelimesi burada tam anlamıyla uygun değildir, ancak genetik değişimi açıklayan bir metafor, mecaz ya da eğretileme olarak kullanıldığımı açıklamalıyım. Haplogruplar, insanların dünya üzerinde nasıl dağıldığını ve ne zaman hareket ettiklerini anlamamızda önemli bir rol oynar. Örneğin, Afrika dışına yapılan ilk göçleri ve ardından dünyanın dört bir yanındaki farklı bölgelere yerleşimi anlatmamıza yardımcı olurlar. Özetle, haplogruplar, bizim tarihi köklerimizi ve atalarımızın yolculuklarını anlamamıza yardımcı olan genetik işaretlerdir.
Y-DNA haplogrupları, erkek hatını takip eden genetik gruplardır ve harflerle (A, B, C vb.) adlandırılırken, her biri alt gruplara (örneğin R1a, R1b) ayrılır; bu haplogruplar Afrika'dan Asya'ya, Avrupa'ya ve Okyanusya'ya kadar farklı coğrafi bölgelerde yayılmıştır. Örneğin, A ve B haplogrupları Afrika kökenlidir, C Avustralya ve Asya'da, E Afrika ve Güneydoğu Avrupa'da, R1a Doğu Avrupa ve Güney Asya'da, R1b ise Batı ve Kuzey Avrupa'da yayılmıştır.
Açık kaynak çalışmaları sonucunda elde edilen bulgulara bakıldığında bazı coğrafyalarda bir grubun diğerlerinden daha baskın olduğunu görmekteyiz. Şekil-1’de Avrupa’da R1b haplogrubunun diğer genetik grupları neredeyse yok ettiğini görüyoruz. Nasıl bir yok etmedir, katliam türünde mi acaba? Hangi zaman diliminde, nasıl bir süreçle…
Üstün insan, ari ırk gibi fikirlerin Avrupa coğrafyasında kök salması bana rastlantı gelmiyor. Sanatlarından, politik tutumlarına, ideolojilerine kadar sinen izler görünmektedir.
MİLLETLEŞMENİN BAŞARISI, IRKÇILIĞIN REDDİ
Milletleşme, farklı etnik, dini veya kültürel grupların ortak bir millet kimliğine sahip olmalarını ve bu kimlikle özdeşleşmelerini sağlama sürecidir. Bu süreç, her ülkenin kendi tarihî, coğrafi ve sosyal yapısıyla bağlantılıdır. Dünyada bazı ülkeler, milletleşme sürecinde başarılı olmuşlardır ve bu başarıları, genellikle uyum, entegrasyon ve eşitlik ilkesine dayanmaktadır.
Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, farklı etnik kökenli insanlardan oluşan bir ülkeyi yönetmek için "melting pot" (erime kazanı) modelini geliştirmiştir. Ancak, bu sürecin tamamlanabilmesi için ırkçılığın (örneğin Afrikalı-Amerikalılara karşı ayrımcılık) azaltılması gerekti. Zaman içinde ırkçılığın reddedilmesi, ulusal birliğin güçlenmesine katkıda bulunmuştur.
Irk kavramı, genellikle fiziksel özelliklerine (örneğin deri rengi, saç yapısı, göz şekli vb.) dayanarak insanları farklı gruplara ayırma amacıyla kullanılan bir terimdir. Ancak bu kavramın anlam ve uygulaması, bilimsel ve sosyal açıdan karmaşık bir şekilde değişmiştir.
Köşe yazısı ve sayfa sınırları içinde kalmamız gerektiği için uzun uzadıya bir ırk millet tanımı yapmayacağız ancak ırk kavramının 18.-19. yüzyıllarda Avrupa’nın fikir iklimindeki anlamından çok günümüzde sosyal bir anlam kazandığını ve kültürel vatanseverlik, etnik kimlik gibi konularla ilişkilendirildiğini söyleyebiliriz. Örneğin, birinin kendisini Afrikalı-Amerikalı veya Asyalı olarak tanımlaması, genetikten ziyade sosyal ve kültürel faktörlerle ilgilidir. Bilim adamları, özellikle genetikçiler, "ırk" kavramının biyolojik olarak kesin bir temele sahip olmadığını uzun süredir belirtmektedirler. Tüm insanlar (Homo sapiens) %99,9 oranında aynı genleri taşır. Kalan sadece %0,1'i bireysel farklılıkları oluşturur ve bu farklılıklar, deri rengi, saç yapısı veya göz rengi gibi fiziksel özelliklerle ilgilidir.
Genetik farklılıklar coğrafi bölgeler arasında yavaşça geçiş gösterir. Örneğin, Afrika'dan Orta Doğu'ya, Orta Doğu'dan Avrupa'ya geçişte, genetik özellikler yavaşça değişir. Bu nedenle, kesin bir "ırk" sınırı çizmek zordur.
İnsanların Afrika kökenli olduğunu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Afrika dışına yapılan ilk göçlerden sonra, insanlar dünyanın dört bir yanına yayılmışlardır. Bu süreçte, insan grupları farklı çevresel koşullara uyum sağlayarak bazı fiziksel özellikler geliştirmiş olsalar da bunlar genetik olarak küçük değişikliklerdir.
YÖN VE EYLEM
Kıssadan hisse, anlatılan senin hikayendir ve zamanı gelen fikirler asla geri çevrilemez. Bağnazlığa, kör düşmanlığa, yaratıcı yıkıcılığa, safsatalara geçit yok!
Emperyalizme karşı Türk milletinin birliğini sağlamlaştıran ve büyük insanlığın sömürüsüz bir gelecek inşa etmesinin yollarını hazırlayan üretken insanlara selam olsun.