06 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yolunu şaşıran iktidarlar -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Uzun süre iktidarda kalmanın da sakıncaları var. Liderlerin tutkuları- buna eski deyimle ihtiras diyelim- akıllarının dört parmak üstüne çıkmışsa, işte o andan başlayarak sonlarını hazırlıyorlar.

Geçmişten bir örnek verelim:

Bu örnekten, iktidarların, kendisinde olmayan güçleri zora başvurarak kullanmayı arzulayan liderlerin aslında kendileri için mukadder sayılacak sona doğru yaklaştıklarının bir kanıtı. Fransa’da De Gaulle hareketi bilinir. 1958 yılında iktidar iyice köşeye sıkışmıştı ve hükümeti ayakta tutamaz hale gelmişti. Parlamento istikrarsızlık içindeydi. Bunun nedeni de aşırı bir demokratik bir anayasa olarak görülüyordu. De Gaulle harekete geçti tüm partilerin desteğini sağlayarak bir anayasa komisyonu kurdu. O komisyonun hazırladığı anayasa taslağı De Gaulle’yi Fransa’nın tek adamı haline getiriyordu. De Gaulle’nin isteklerine uygun anayasa referanduma sunuldu ve halktan onay aldı.

Yine benzer tutkular

Bizde ise 1957 seçimlerinde ana muhalefet CHP büyük başarı sağlamıştı. Menderes bu Fransa’daki “Otoriter Demokrasiden” pek etkilenmişti. şöyle konuşuyordu:

“-Demokrasi egzotik bir çiçek gibidir. Onu serlerde saksılarda muhafaza ederek yetiştirmek lazımdır. Hulasa demokrasi artık bir bahçıvanın eline verilmelidir”

Menderes’in yakınları ise şöyle yorumluyordu: “-Ekseriyet patronun gözüne bakar. Onlar Menderes’i bu yola ittiler. Oysa o bunu isteyen adam değildi. Adnan Bey’i parti içinde tek sözü geçen adam yoluna sevkettiler. Çok hatalar yapmaya başladı”( S.S. Aydemir İkinci Adam- s:374-375)

Bugünlere gelelim

Eskiler boşuna: “ Tarihten ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi?” dememiş.

Gene benzer tutkular ve hatta rejimi değiştirmeye varan gayretler yok mu?

Benzerliklerin en canlı örnekleri şimdi karşımızda. Yeni Anayasa’da ortaya çıkan karmaşa ve kaos ortamı.

Yeni anayasa hazırlığı çalışmaları son aşamasına gelmiş gibi görünüyor. Bu amaçla Meclis’te kurulmuş olan komisyonun ortak bir metin üzerinde anlaşma olasılığı çok zayıf. 5 Nisan’da partiler tarafından temel konularda sunulan resmi görüşlerin bazıları cumhuriyetimizin temel ilkelerine aykırı nitelikler taşıyor. İktidar partisinin önerileri parlamenter rejim yerine bir başkanlık rejiminin istendiğini gösteriyor. Ana muhalefet neredeyse 90 yıldan beri kabul edilen ve son anayasamızın 66. maddesinde de yer alan Türklüğün tarifini değiştirip vatandaşlığı daha çok bir hukuki bağ haline getirme anlayışını benimsemiş. Bir iki yerde Türk ulusundan söz etse de, “Hangi etnik kökenden, din ve mezhepten gelirlerse gelsin bütün vatandaşlarımız Türk’tür” diyemiyor. BDP Türk milletinden söz edilmesini büsbütün reddediyor.

Böyle bir yetkileri yok

Ancak en önemli nokta şurası: Partilerden hiçbiri bu meclisin yeni bir anayasa yapmaya yetkisi olup olmadığını tartışma konusu bile yapmıyor.

Oysa esas mesele burada. Bugün yürürlükte olan anayasamızın 6. maddesi hiç kimsenin kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamayacağını belirtiyor. Anayasanın hiçbir maddesinde mevcut anayasanın topyekûn ortadan kaldırılıp yepyeni bir anayasa yapılmasına olanak verilmiyor. Prof. Erdoğan Teziç, Prof. Mümtaz Soysal, Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu gibi ünlü hukukçular bu görüşü defalarca dile getirdiler. Ama öyle anlaşılıyor ki, bugün, ana muhalefet partisi dahil, Meclis’te bulunan siyasi partilerin hiçbiri bu saygın hukukçuların görüşlerine itibar etmemiş olacaklar ki, yepyeni bir anayasa hazırlanması konusunda ısrarlı davranıyorlar. Bu genel kabulden yararlanan Başbakan ve iktidar partisi sözcüleri, birkaç güne kadar Anayasa Hazırlık Komisyonu çalışmalarını sonuçlandırmazsa B veya C planlarını yürürlüğe sokacaklarını, yani gerekirse bu konuyu sadece BDP ile birlikte Meclis’ten geçirip referanduma götürecek çoğunluğu sağlayabileceklerini söylüyorlar.

Ayağa kalkma zamanı

Sonuç: Anayasa değişikliği adı altında bir rejim değişikliğinin eli kulağındadır. Birkaç ay sonra, bütün eksikliklerine rağmen bugünkü rejimi, devlet yapısını ve denetim mekanizmalarını bile arayacak duruma düşürülebilmek olası olabilir. Parti örgütlerinin güncel ve yerel konuları bir an için kenara bırakarak Atatürk’ün kurduğu rejime sahip çıkmaya öncelik vermeleri kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir. Bu görev kimin olmalıdır? CHP’lilerin ve başta İP gibi parlamento dışındaki örgütlü partilerin ve toplumsal güç odaklarının değil mi? Hele Atatürk’ün partisine gönül verenlerin, O’nun eserini, cesaretle, Meclis’teki koltuklarını boş bırakmak pahasına savunmaları gerekmez mi?

Yoksa tarih tekrarlanacak, elimizdekilerden ve demokrasiden yoksun mu kalacağız?