26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yolunu şaşırma mı, ayrışma mı?

Hüseyin Haydar

Hüseyin Haydar

Gazete Yazarı

A+ A-

Bugün ülkemizde aydınlarımız, sanatçılarımız, edebiyatçılarımız Türkiye’nin çıkış yolu konusunda, sanki derin bir çelişkiyle yaşayıp gitmeyi normal sayıyor.

Hiç kuşku yok ki, gözler önünde icra eden gerçekler karşısında apaçık bir algılama sorunu yaşanmaktadır. Buna yol açan nedenleri araştırmak da yine toplumbilimci aydınlara, yazarlara düşmektedir.

Erdoğan’a Amerikancı sürecinde (2003-2014) destek veren AKP’li aydınların bir kısmı Erdoğan’ın ABD güdümünden kurtulduğu, milli siyasetlere döndüğü 2014 sonrası dönemine destek vermiyor. Aynı şekilde solda AKP’ye Amerikancı, açılımcı, AB’ci döneminde açık ya da zımnen destek olan solcu aydın, edebiyatçı Erdoğan’ı Amerika karşıtı ikinci döneminde hedefe koyuyor.

Yani, söz konusu vatan olduğu halde ayrışabiliyor, gerisi hikâye.

EZAN OKUNUYOR, HAYDİ KİLİSEYE AYİNE

Şu işe bakın, berikinin “Vatan Savaşı” dediği olguya, öteki tam zıddını ileri sürerek “Saray Savaşı,” diyor. Türkiye’nin denizlerinde, topraklarında, sınır ötelerinde askeri mevzilerde, diplomasi masalarında dişe diş bir “haklar savaşı” sürerken, bu iddiacılar bir türlü ortak noktada buluşamıyor. Aynı nesnel koşullar altında, farklı öznel durumlar ortaya çıkıp birbiriyle çatışıyorsa, bu yakıcı sorunun üzerinde durmak gerekiyor.

Örneğin cami minaresinden yayılan ezan sesi nesnel bir gerçektir ve verdiği mesaj hedef kitlesi için değişmez. Bunun Müslümanlar için taşıdığı anlamla, Hristiyanlar için taşıdığı anlam normal olarak farklıdır. Fakat ezan okunurken adam kiliseye, ayine koşuyor. Atlantik sürecinde alışageldiğimiz kitle davranış biçiminin ötesine geçiliyor. Aklı avucuna alan ve bilinci baskılayan böylesine güçlü nesnel ya da öznel tepkinin kaynağı nedir?

AMERİKANCI, BATICI TUTSAKLIK

Şunu diyebiliriz, demek ki toplumsal yaşamda aynı nesnel koşulların sonuçları, farklı değerlendirmelere uğrayabiliyor. Sabit bir olgudan farklı sonuçlar üretilebiliyor ve karşıt ideolojilerdeki kişiler aynı tutumda birleşiyorlarsa, bu duruma “normal” demek için, farklı normlara başvurmak gerekebiliyor. Zihinler Amerikancı, ya da Batıcı düşünsel baskı altına girerken sağ sol dinlemiyor.

Bu sıra dışı olguya bir iki soruyla açıklık getirmeye çalışayım: Acaba bir kısım sağ, İslam, Müslüman siyasi yapı üzerinde yıllardan beri mühendislik yapan Amerikancı unsurların bu denli belirleyici olduğu söylenebilir mi?

Aynı şekilde acaba Batı aydınlanmasının nimetlerinden yararlanmış, fakat düşünsel formasyonu Batıcı etkiler altında pekişmiş bir kısım sol, yurtsever, modern kesimin zihnini Batının manyetizmasından kurtaramadığıyla açıklayabilir miyiz?

TARİHİ FIRSAT MI, TARİHİ FESAT MI?

Yıllardan beri, milli demokratik devrimini tamamlama yolunda önemli bir fırsatı yakalamış Türkiye, dört cephede birden canını dişine takmış Vatan Savaşı veriyor. Emperyalizm, Türkiye’yi durdurabilmek için ne yapacağını şaşırmış tehdit üstüne tehdit sıralıyor, ülkemizin elini kolunu, ayağını kırmaya, sakat bırakmaya uğraşıyor. Türkiye direniyor. İpler gerilmiş. İşte bu zor koşullar Türk milletine tarihi bir fırsat sunuyor.

Gelin görün ki, tarihi fesat iş başında. Meğer biz boşuna heyecanlanıyormuşuz, böyle bir tarihi fırsat yokmuş. Bu savaş Tayyip Erdoğan’ın özel ihtiras savaşıymış. Seçim için çıkarılmış. Öyle ya, PKK’ya on yıllardan beri yapılamayan gerçek operasyonlar yapılıyor, Türkiye çıldırmış, bunun önü nasıl alınacak? Kolay, çünkü fesat kadroları işbaşında. Üretilen uyuşturucu Erdoğan’a duyulan öfkeyle paketlenip dört yana servis ediliyor.

15 TEMMUZ YILAN DELİKTEN ÇIKIYOR

Yapıştır Vatan Savaşının üstüne Saray Savaşı etiketini, geç rahatla. Fakat yıllar geçiyor, dünya birbirine giriyor, savaş derinleşerek sürüyor. ABD artık söz dinlemeyen, elden kaçırılmış Türkiye’nin önünü 15 Temmuz darbe girişimiyle kesmeye cüret ediyor ve yılanlar delikten çıkıyor. Çok şükür ki silahlarıyla, ajanlarıyla kıskıvrak teslim alınıyorlar. Ve Türkiye can düşmanını o gece yakından tanıyıp karşısına dikiliyor.

Peki, 15 Temmuz, Amerikancı FETÖ darbe girişiminin hedefinde kimler vardı? Sayalım: 1. Kontrol dışına çıkan, talimat dinlemeyen Tayyip Erdoğan ve iktidarı, 2. Emperyalist projelerin yürümesini engelleyen başı dik yurtsever aydılar. 3. Emperyalist askeri harekâtlara karşı duran “hizadan çıkmış” komutanlar.

VATANSIZ SOL, VATANSIZ SAĞLA BULUŞUYOR

Milletimiz için apaçık gerçekler karşısında içine düşülen bu akıl tutulması sadece sol cenahta cereyan etmiyor, aynı zamanda ülkemizde siyaset yapan sağ cephe merkezlerinde de sürüp gidiyor. Her iki kanatta da benzer ayrışma günbegün su yüzüne çıkmakta. Örneğin İran’da ABD/İsrail güçlerinin suikast düzenleyip katlettiği Kasım Süleyman için “ortak şehidimizdir” diyen (eski tanımla) sağcı iklimden usta bir yazar, “Türkiye ile İran birlikte Amerika’nın hedefindedir. ABD emperyalizmine karşı ortak mücadele etmeliyiz!” derken, aynı cenahın mevzilerinden tehdit edilmekte, “İran Ajanlığı” yaftasıyla yaylım ateşine tutulabilmektedir.

Öte yandan Hüseyin Haydar, “Fahrizade’ye Mersiye” şiirini, “Büyük Vatanın Komutanı Kasım Süleymani Destanı”nı yazarken, solcu bir sanatçı, “Yazık çok yazık!” diyebiliyor. “İran’ın molla rejimiyle yönetildiği ve Türkiye düşmanı olduğunu” ileri sürerek şairin tavrını şiddetle kınıyor. Bu tavrıyla ABD cephesine cephane taşıdığının farkında değil. Yine şair çıkıp direnen Diyarbakır Annelerini “Öncü Ana Hacire” şiiriyle destanlaştırırken, başka bir edebiyatçı, annelerin çığlıklarından zerrece etkilenmediği gibi şairi “kelimelerinden kan akan şair” diye lanetliyor. İşi bakın siz!

EMPYALİZME BAK DOĞRU YÖNÜ GÖR

Şimdi gelin nesnel gerçeğin diliyle, maddi olgularla biraz daha somut konuşalım. 2014 öncesi Türkiye’de neler oldu, sonrasında neler olmaya başladı? Ana hatlarıyla bir göz atalım?

ABD-AB Emperyalizmi güdümünde (2003-2014) Erdoğan, Ak Parti İktidarını belirleyen önemli satırbaşları:

1. Büyük Orta Doğu Eş Başkanlığı ile Türkiye’nin parçalanması,

2. Kıbrıs’ta, Ege’de, Irak’ta, Suriye’de ABD’ye bağlı dış politikalar,

3. Kürt, Ermeni, Alevi, Romen vb. açılımları adıyla bölücülük,

4. ABD’nin “kara gücüm” dediği PKK’yı yasallaştırma programına teslim olma,

5. Ergenekon tertibiyle yurtsever aydınlara ve orduya kumpas,

6. Suriye’de, Libya’da, Irak’ta bölücü teröre destek,

7. Ekonomide dışa bağımlı, gayri milli tarım ve sanayi politikası,

8. Savunma sanayisinde NATO’ya ve Batıya bağımlılık,

9. Milli Bayramlara, andımıza yasak, Türk bayrağına kısıtlama,

10. FETÖ’nün devlet ve ordu içindeki yıkıcı faaliyetleri…

ABD-AB Emperyalizmi güdümünden kurtulmuş (2014-2021)

Erdoğan, Ak Parti İktidarını belirleyen önemli satırbaşları:

1. Ergenekon tertibinin çöküşü, yurtsever aydınlara özgürlük,

2. Büyük Orta Doğu Eş Başkanlığı’nı terk, öze dönüş,

3. FETÖ’cü Gladyo’nun devletten temizlenmesi,

4. Kıbrıs’ta, Ege’de ve Doğu Akdeniz’de, Libya’da Mavi Vatan’a sahip çıkma,

5. PKK’nın yurt içinde kendi kazdığı hendeklere gömülüşü,

6. Suriye ve Irak’ta ABD’nin “. İsrail devleti planlarını silahla bozma,

7. Bütün bölücü açılım politikalarından vaz geçme, milli birlik,

8. Ekonomide üretime dönük milli tarım ve sanayiye dönüş,

9. Savunma sanayisinde Asya ile işbirliği, S 400 alımı,

10. Milli Bayramlara, andımıza saygı, Türk bayrağı meydanlarda...

Emperyalizmin ve emperyalizme karşı tavırların belirlediği böylesine somut tablolar karşısında sağdan ya da soldan yazarlar, edebiyatçılar, sanatçılar çıkıp hâlâ Erdoğan düşmanlığına kilitlenip “Siz ABD – Avrupa Birliği çizgisinden çıkıp demokrasiden, insan haklarından, açılımlardan koptunuz, o nedenle, geçmişte sizi desteklediğim için pişmanım, utanç duyuyorum!” diyebilirsiniz. Bu gerçekler karışışında değişken olanın emperyalizm değil, fakat sizin duruşunuzun olduğu apaçık ortada. Bunun ne anlama geldiğini, bir yol şaşırma mı yoksa ayrışmamı olduğunu artık benim yazmama gerek yok sanırım.