Youtube mu büyük Türkiye mi?
Önceki gün RTÜK Başkanı Sayın Ebubekir Şahin’i bir Twitter sohbetinde dinledim. Sayın Şahin, Youtube, Twitch gibi video yayın mecralarının ve Netflix, Disney gibi dijital yayın platformlarının düzenleme ve denetleme süreci ile ilgili soruları yanıtladı.
Soru soran gazeteciler genelde bu platformlardaki zararlı içeriklerin denetlenmesi ile ilgili sorular yönelttiler. Örneğin terör propagandası, şiddetin, uyuşturucunun özendirilmesi, LGBT dayatması gibi… Sayın Şahin’i dinlerken, RTÜK’ün ve genel olarak hükümetin, demokrasi ile denetim arasında sıkışıp kaldıkları izlenimine kapıldım.
HER TÜRLÜ ZARARLI İÇERİK SERBEST
Bu yayınların denetlenmesi ve Türkiye’nin milli güvenliğine, çocukların ve gençlerin zihinsel ve fiziksel gelişimine, halk sağlığına ve aileye dönük saldırgan yayınlarla mücadele bir zorunluluk. Ancak ne kadar düzenleme yaparsanız yapın, bu tür içeriklere halen kolayca ulaşılabiliyor.
Söz gelimi FETÖ, TV ve radyolardan propaganda yapamıyor ama Youtube’da serbest. Aynısı PKK için de geçerli. Yani Youtube üzerinden terör örgütüne eleman kazanabiliyorsunuz.
Küçücük çocuklara LGBT dayatması da sınırsız… “Youtube Kids” üzerinden eşcinsel içeriklere ulaşılabiliyor. Çocuklar, gençler, bomba yapmayı buralarda öğrenebiliyor, neden intihar edilmesi gerektiğine dair içerikler izleyebiliyor. Uyuşturucu reklamı da alabildiğine serbest. Bu, yalnızca Youtube için değil, Facebook, Instagram, Twitter, TikTok gibi sosyal medya araçları için de geçerli.
O nedenle bu yapılarla ilgili düzenleme ve denetleme faaliyeti şart.
YOUTUBE ANAYASASI
Ancak, gözden kaçan, bana göre çok daha önemli bir nokta daha var. Bu yazıyla hem Sayın Şahin’e hem ilgili – BTK gibi – diğer kurumlara hem de hükümete iletmiş olalım.
Bu araçların tümünün, “topluluk kuralları” isimli kendilerine ait “kanunları” var. Bazı konularda yayın yapanların engelleneceğini açıkça belirten metinler bunlar. Örneğin Youtube’da LGBT dayatması aleyhine yayın yaptığınız zaman ceza alıyorsunuz. Videonuz kaldırılıyor, kanalınız donduruluyor, ısrar ederseniz kapatılıyor vb.
Geçen hafta bu konularda bir grup gazeteci ile sohbet ettik. Birisi bu sansürden kurtulmak için “LGBT” ifadesi yerine “Dört harfliler” ifadesini kullandığını anlattı. Bir diğeri ise harfleri tersten yazarak yapay zekâdan kaçmaya çabaladığını söyledi. Tabii bunlar da tam çözüm olmuyor. Çünkü birileri sizi Youtuba’a şikayet edebilir ve yine kara listeye düşebilirsiniz. Çünkü Youtube’un “topluluk kurallarında”, “cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim” gibi kavramlar “nefret söylemiyle mücadele” adı altında koruma altına alınmış. Siz istediğiniz kadar “ben kişileri değil, propagandayı hedef aldım” deyin, bu Youtube’u (Ya da Facebook’u, Twitter’ı, Instagram’ı, Google’ı) ilgilendirmiyor…
AİHM’Yİ BİLE TAKMIYORLAR
Benzer bir durum sözde Ermeni Soykırımı meselesinde de var. “Ermeni Soykırımı yalandır” içerikli yayın yaptığınız zaman, bir anda hesaplarınız askıya alınabiliyor. Sayın Doğu Perinçek, böyle bir soykırımın olmadığını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararıyla ispatladığı halde, Perinçek’in savunmaları Youtube’dan kaldırıldı. Yani Youtube’un “topluluk kuralları”, AİHM’e dayanak olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini bile tanımıyor.
Bu anlamda Youtube, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ifade hürriyetini, düşünceyi yayma hürriyetini alenen elinden alan bir konumda. Düşünsenize, Türkiye’de yayın yapan bir mecra, “Ermeni Soykırımı yoktur” demenizi engelliyor. Türkiye’ye “soykırımcı” demek ise alabildiğine serbest.
TÜRK VATANDAŞININ HUKUKUNA SAYGI
Hem iktidara hem de TBMM’ye bir görev düşüyor bu noktada. Bu tür sosyal medya mecraları yalnızca zararlı içerik açısından değil, Türk milletinin ifade hürriyetine saygı, yani demokratik değerler açısından da denetlenmeli. Demokratik olmayan, sansürcü olan, kendi kafasına göre “ceza” uygulayabilen bu yapılar buna zorlanmalı.
Diyecekler ki, “Efendim bizim topluluk kurallarımız evrensel. Bütün dünyada böyle uyguluyoruz.” İşte o zaman Türkiye, bunlara “güle güle” diyecek cesarette olmalı. Çünkü hiçbir “topluluk kuralı”, Türk vatandaşlarının Anayasa’nın 25. ve 26. maddesiyle güvence altına alınmış “Düşünce ve kanaat hürriyeti” ile bunların yayılması hakkının üzerinde olamaz. Yine hiçbir kıytırık sosyal medya mecrasının kuralları, Anayasa’nın devletin varlığını, üniter yapısını, milli birliğini korumaya yönelik ya da halk sağlığını, ailenin ve çocuğun korunmasına ilişkin hükümlerinin üzerinde olamaz.
‘SANSÜRCÜ’ YAFTASINDAN KORKULMAZ
Youtube’un kendi hukukunu uygulaması, ancak muz cumhuriyetlerinde olur.
Bu mecralarla mücadelede hükümetin, Biden’cı muhalefetten ya da Batı’dan gelecek “sansürcü” yaftasından dolayı ayaklarının titrediği izlenimine sahibim. Bu konular konuşulurken hep arada kalıyorlar. Hâlbuki sansürcünün hası, işte bu Silikon Vadisi yamyamlarının kendileri. Muhalefetin ise Türkiye kanunlarının değil, Voice of America’nın ve Deutsche Welle’nin yanında durduğunu yaşayarak gördük.
Vatan Partisi dışında, bu mecraların eni sonu birer şirket olduklarını, bunların varlığının demokrasi için olmazsa olmaz olmadığını, Türkiye kanunlarına uymak zorunda olduklarını, seçeneklerinin yaratılabileceğini savunan başka bir güç yok. Bunları hizaya sokmak, aslında Türk vatandaşının hukukunu korumak demek. Biz koruruz.