22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yükselen büyük dalgayı anlamak

Onur Sinan Güzaltan

Onur Sinan Güzaltan

Eski Yazar

A+ A-

“Büyük sarsıntıya hazır tek bir parti bile yoktu. Herkes düşünüyor, düş kuruyor, seziyor, tahmin etmeye çalışıyordu… Devrim mi? Olmayacak kadar gerçekdışıydı. Herkes devrimin bir gerçek olmadığını, bir düşten öteye geçmediğini biliyordu. Güç ve uzun yıllar düşü. Birçok kuşağın düşü… Oysa inanmasam da genç sekreterin sözlerini otomatik olarak tekrarlıyordum: evet, bu devrimin başlangıcı.”

Rus sosyalist hareketine yakın gazetecilerden Nikolay Nikolayeviç Himmer, bilenen adıyla Suhanov’un, Çarlığın yıkılışını haber aldıktan sonra kaleme aldığı yukarıdaki satırlar, devrim anlarının aslında ne kadar beklenmedik patlamalar olduğunu özetliyor.

Bugün de dünya benzer bir kırılma anının içinden geçiyor.

Tunus’tan Hindistan’a, Fransa’ya ve emperyalist sistemin merkezinde yer alan ABD’ye değin süren halk hareketleri, Batı emperyalizmi ve onunla göbek bağı olan siyasal sistemlerin içine girdiği açmaza ve sınıfsal taleplerin yükselişine işaret ediyor.

EMPERYALİST MERKEZLER YANIYOR

İnsanlık, Sanayi Devrimi’nden bu yana devam eden ve süreç içerisinde ilerici karakterini kaybeden, sömürgeci ve son tahlilde gerici bir karaktere bürünen kapitalist zehri adeta kusuyor.

ABD-İsrail dostu Narendra Modi iktidarının hüküm sürdüğü Hindistan tarihin en kitlesel grevlerine ve köylü eylemlerine sahne olurken, dünyanın diğer ucu Tunus’ta, Arap Baharı’nın 10. yıl dönümünde halk yoksulluk ve yolsuzluk karşıtı taleplerle tekrar sokaklara inmiş durumda.

Avrupa başkentlerinde de durum benzer şekilde seyrediyor; Paris başta olmak üzere Fransa’nın dört bir köşesinde, Rotschild’lerin bankeri Macron iktidarına karşı eylemler sertleşerek sürüyor. Manş Denizi’nin diğer yakası İngiltere’de de salgın karşısında çaresiz kalan ve vatandaşlarını adeta ölüme terk eden Boris Johnson hükümeti devrilmenin eşiğinde.

Emperyalizmin Batı Asya’daki karakolu İsrail’de de durum farklı değil. Son yıllarda üst üste yapılan seçimlere rağmen siyasi istikrarı bir türlü sağlayamayan iktidar sahipleri, halkın ekonomik ihtiyaçlarının yanı sıra yükselen barış taleplerine karşı bir cevap üretmekten aciz durumda.

Atlantik sisteminin hükümdarı ABD’yi de yangınlar sarmış durumda…

İlk kıvılcım, 2011’in başlarında finans-kapitalin kalbi Wall Street’i işgal etmeye yönelik eylemlerle yükseldi.

Kapitalizm karşıtı mücadeleye, süreç içerisinde ırkçılık karşıtı hareketlerde katılırken, Black Lives Matter eylemleriyle imparatorluğun dört bir köşesinden yangın haberleri gelmeye başladı.

Trump iktidarının son günlerinde yaşanan Kongre Baskını ise sistemin devamlılığını sağlayan iki partili düzenin ve dolayısıyla Amerika’da toplumsal barışın çözülüşünü dünyaya ilan etmiş oldu.

BİLİNÇ SIÇRAMASI

Yukarıda saydığımız hareketlerin dışında emperyalizm, hedef olarak gördüğü ülkelerde halk hareketlerini yönlendirmeye ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştı.

Arap Baharı esnasında Tunus ve Mısır’daki eylemlerin, emperyalizmin taşeronu Müslüman Kardeşler’in çıkarları doğrultusunda kullanılması ve Türkiye’de Gezi eylemlerine sızmaya çalışan PKK/FETÖ benzeri unsurların hamleleri bu konudaki örneklerdir.

Fakat Tunus ve Mısır’da bilinçli kitleler, emperyalizmin desteğiyle iktidara gelen İhvan iktidarlarını kısa süre içerisinde sırtından atarken, Türkiye’de ise Gezi hareketi Cumhuriyetçi karakterini korumayı ve PKK/FETÖ sızmalarını boşa çıkartmayı bilmiştir.

Siyasal altüst oluşlar esnasında toplumsal anlamda bilinç sıçraması olduğu, kitleler halinde büyük uyanışlar yaşandığından bahsedilir.

2011 ve 2013’de iki büyük kırılma anı sonrası ziyaret ettiğim Kahire’de, o ana değin kitaplardan okuduğum bilinç sıçramasının ne olduğunu yaşayarak görmüş oldum.

Kahire’de taksi şoförleri, kahvelerde çaylarını yudumlayan sıradan vatandaşların yanı sıra görüştüğüm düşünür ve siyasetçilerin tamamı, o zamanlar Türkiye’de sadece Kemalist ve sol çevrelerde bilinen, Büyük Ortadoğu Projesi’ni detaylı bir biçimde anlatmış ve ABD’ye küfürler savurmuştu.

Aynı süreç içerisinde farklı siyasi hareketlerce yapılan mitinglerde taşınan ABD karşıtı pankart ve söylemler, “bilinç sıçraması”nın somut örnekleri olarak zihnime kazındı.

Antiemperyalist dalganın siyasi önderlikten yoksun kalması ise Mısır’da Nasır dönemi benzeri sosyal bir devrimin gerçekleşmesinin önüne geçti ki bu başka bir yazının konusudur.

SALGIN ÖRTÜSÜ KALKTIĞINDA

Konumuza dönersek; küresel ölçekte yaşanan ekonomik, siyasal ve sosyal kırılma, salgın örtüsünün kalkacağı önümüzdeki günlerde kendini daha kuvvetli bir biçimde gösterecektir.

O günler geldiğinde, emperyalist başkentler ve küresel sistemle göbek bağını kesmeyi reddedip, neoliberal siyasetleri sürdürmeye çalışan iktidarların olduğu ülkelerde, ABD’deki Kongre Baskını’na benzer eylemler sıradan hale gelecektir.

CIA’nin yeni direktörü William J.Burns de şu ifadeleriyle yenilgilerini itiraf etmektedir; “Yeni bir gerçekliği yaşıyoruz. ABD artık eskiden olduğu gibi kendi söylemlerini dayatamaz (…) Amerikan hegemonyasını restore etmek seçenekler arasında değil.”

ABD’nin yeni yöneticilerinin de kabul ettiği üzere, ABD artık dünyanın merkezinde olmadığı gibi dünyanın geri kalanı da kendini onun tercihlerine göre şekillendirmeye mecbur değildir.

Uluslararası ilişkiler artık ABD ve diğerleri olmaktan çıkmakta, bağımsız ve eşitler arası bir yapıya doğru ilerlemektedir.

Batı emperyalizminin silindiği, çok kutuplu olmanın yanı sıra sınıf mücadelesinin yükseleceği bir dünyaya ilk adımlarımızı atıyoruz.

Çelişkilerin evirildiği, merkezin rolünü kaybettiği ve belki daha uzun süreler merkezin olmayacağı bir dünya…

Ve emekçilere dayanmayan, onları karşısına alanların var olamayacağı bir dünya…

“Birçok kuşağın düşü” bu sefer küresel ölçekte ve hiç olmadığı kadar gerçekleşmeye yakın.

Not: Yazılarıma bir süre ara vereceğimi duyurur, değerli Aydınlık okurlarına saygılarımı sunarım.