Yunus Yıldırım’ın torpili Arınç
Meğer ben ne safmışım. Öğrenmenin yaşı ve yılı yok. 40 yıldan fazlasını devirmiş bile olsanız, duyduğunuz şey futbol adına dudaklarınızı uçuklatıyor. Aslında niye şaşırıyorum ki, sevgili ağabey Prof. Dr. Turgay Atasü gençliğimde kendisine gitmeyip de hastane kuyruklarında perişan olunca çok kızmıştı. ‘Burası Türkiye, burda böyle oğlum, niye bana gelmiyorsun?’ Konu geçen haftanın devamı, hakem Yunus Yıldırım’ın evrakı mevrukesi... Ben Fenerbahçe televizyonunda anlatıp, bu köşede yazınca geçen hafta sosyal medya uçtu. Dikkat edin ‘yüksek yerlerden’ müdahele olunca yine ortalık süt liman, zaten o zaman da öyle olmuş. Yüksek yerler ne mi, okuyun, aşağıda var.
Yıl 2006’dır, hakemlikte Yunus Yıldırım’ın bol palavralarla yıldızı parlatılıyor. FIFA listesine giriyor. Ama UEFA maçlarında görev alınca akla kara ortaya çıkar. UEFA Federasyona yazı yazar. ‘Hakeminiz Yunus Yıldırım ingilizce bilmiyor, bu durumda görev veremeyiz.’ Zaten bizimkilerin de FIFA talimatlarına göre değil, kafasına göre maç yönettiği için canı sıkılmaya başlamıştır. Bir değil, iki değil, sürekli penaltıları atlıyor. Bilerek mi, kazayla mı, allaha havale ediyorum.
MHK Başkanlığı görevine Mustafa Çulcu getiriliyor. Yıldırım’a 8 hafta maç vermiyor. Eskilerden Necmi Temizel devreye giriyor. ‘Bu çocuğa maç ver, yüksek yerlerden rica ediyorlar.’ Sağa sola sorup araştırıyorlar, aslı var. Zaten o zamandan bu yana hakemlik camiasında dolaşan rivayet bugün dahi budur. Yıldırım Manisa bölgesi hakemi, rica eden yüksek makam da oradan seçilmiş olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç. Anlayacağınız iş hemşehri muhabbetiyle karışık bir durum. Eh ne yapalım, benden de rica etseler ayıp olur diye kırmam, bir daha bakarım. (İnanmayın, öyle olsaydı şimdi büyük gazetelerin ve yaygın televizyonlardan birinin yorumcusu olurdum. Laf ağzıma öyle geldi.)
Neyse daha sonra göreve gelen sevgili dostlarımız Ufuk Özerten ile İzmir-Manisa bölgesel muhabbeti bulunan Oğuz Sarvan durumu ayarlıyorlar, FIFA listesine alıyorlar. UEFA’ya yeniden maç verin, İngilizce öğrendi diye mesaj geçiyorlar. Adamlar ciddi. Peki deyip 2 tanesi U-18, 5 tanesi de özel hazırlık maçı, yani asla zorluk olmayan, hani hakemlerin deyimiyle kestaneden maçlardan 7 karşılaşmada görev veriyorlar. Maalesef değişen bir şey yok. UEFA yeniden bildiriyor, “bizim sınavımızda İngilizceden geçemedi...” Ama burası Türkiye, böylece sonun başlangıcı olan Sivas- Fenerbahçe maçında dek geliyoruz ve durum bildiğiniz gibi. Bu arada yaşı da zaten 44’e geliyor, zorunlu bırakma sınırı 45.
Senaryonun boş bıraktığım, uzatmamak, canınızı sıkmamak için yazmadığım yerlerini de kafanızdan sizler tamamlayın. Peki Yunus Yıldırım’ları kanatlarınızın altına alıp koruyorsunuz. Ya o korunmayan, yabancı diller bilen, ortadan dürüstçe maç yönetmeye çalıştığı için harcanan pırıl pırıl genç hakemlerimiz ne oluyor, yazık değil mi, kendilerini kahrediyorlar. Hakemliğe laf ettikçe onlara da laf ediliyor. Çekin elinizi futboldan, hakemlikten, gördüğünüz gibi olmuyor.
Not: Bu yazıyı hazırladığım sıralarda Mustafa Çulcu ile karşılıklı telefonlaştık. ‘Verin maçını bana da Aziz Yıldırım’a gününü göstereyim’ gibi bir sözün onun bulunduğu bir ortamda hiç söylenmediğini belirtti. Kendisine teşekkür ederim, umarım ve dilerim öyle biz söz söylenmemiştir, sadece rivayettir.
HAMİ MANDIRALI VE TRABZONSPOR
Trabzonspor bu akşam deplasmanda Juventus ile oynayacak. Başında da Mustafa Reşit Akçay’ın istifasından sonra görevde kalan Hami Mandıralı olacak. Biliyorsunuz bordo mavili yönetim kurulu onu yetersiz gördüğü için teknik direktör arayışında Şenol Güneş kesinlikle bu görevi almayacağını söyledi. Aslında Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu olduğu sürece normal yerlilerden hiç biri Trabzonspor’un teklifini kabul etmeyecek. Bu benim fikrim değil, birlikte Meltem’de proğram yaptığımız katıksız Trabzonsporlu Mustafa Kahraman’ın söylediği. Konu Trabzonspor olunca kuşkunuz olmasın, kesinlikle doğrudur.
Futbol daha çok gençlerin işi. O nedenle okuyuculardan bir kısmı Hami’yi tanımayabilir. Daha iyi şöyle anlatırım. Televizyonda Yusuf var, genç, programlarda yardım ediyor, yetişiyor. Hami ile karşılaşınca sohbette soruyor. Hayatında hiç seyretmemiş ki, Hami oynarken kısa pantalonlu bile değil. ‘Nasıl oynardın ?’ diye sorunca İbrahim interneti açıyor, Hami’nin attığı golleri, frikikleri gösteriyor. Yusuf’un gözleri faltaşı gibi açılıyor. ‘Abi doğru söyle bu sahiden sen misin?’ gülüyor Hami, ne yapacak ki...
Şimdi diyeceğim şu, bunca yıldır, yabancılar dahil, ona, buna, şuna gittiniz de ne oldu. ‘Oldi!’ yazacağım da sevgili Trabzonlu kardeşler hemen alınacaklar. Bırakın işi Hami’ye, merak etmeyin daha kötüsü olmaz. En azından onlara nasıl topu vurulduğunu, frikik atıldığını gösterse yeter. Zaten dikkat ederseniz, bordo mavililerin duran toplar ve frikiklerden gol ve pozisyonları biraz kıpırdandı. Bunlarda Hami’nin etkisi yok mu sanıyorsunuz.
ZORUNLU HOLMEN YAZISI
Aydınlık Spor Servisinde olup aktüaliteyi solumak, yazıyı zaman zaman 8 genç arkadaşla paylaştığımız 2,5 X 3 metrelik bir mekanda yazmak iyi oluyor. Asla birbirimize hatta duvarlara, masalara çarpmadan kıpırdıyamadığımız için mırıltılar, söylenmeler de kolayca birbirimize ulaşıyor. Bilgisayar’ın başına oturdum, bizim Fırat Korsan sağımdan dayanamadı patladı. ‘Hocam bu Holmen’i yazmayacak mısınız?’ Aslında hızlı konuşmadı ama yaklaşık 35 santim uzaklıktan konuşunca insana öyle geliyor.
Fırat topu iyi bilir, ayağına yakışır da biraz kalın. Şöyle 20 kilo kadar verse inanın Holmen’i top diye oynar. İlk yarıdaki Sivas maçında müthiş tempolu Fenerbahçe rakibine 4 gol atarken bazıları Holmen’i yere göğe sığdıramamıştı. Ben de ‘Allah allah, ben başka maç seyrettim galiba, Fenerbahçe Holmen’e rağmen bu skoru aldı, yerine başka biri oynasa fark daha fazla olurdu’ demiştim. Belki de anlı şanlı yorumcu ağabeylerinin etkisiyle Fırat Korsan beni eleştirmişti. ‘Ağabey sen de futbolcu beğenmiyorsun...’
Sonra ben yine Holmen münafıklığına devam ettim. Bildiğiniz gibi ne zaman oynasa, kupa, hazırlık, lig maçı, takımın ayarını kaçırıyor. Tribünlerin sinirlerini kaldırıyor. Ben son operasyonda (!) sinirlerimin hepsini aldırdığımdan öyle sinirlenmek gibi bir huyum yok. Şaka şaka... Ama Kasımpaşa maçında Holmen çıkana dek Fenerbahçe’nin nasıl fıtık olduğunu hatırlayın. Takımın kaçan ayarı da ancak Christian ve de Salih’in oyuna girmelerinden sonra zor yerine geldi. Şu ısrarcılara, soruyorum Einstein’in ‘Hep aynı şeyi deneyip de farklı sonuç alacağını umanlara aptal denir’ lafını hiç duymadınız mı? Yoksa Holmen akrabanız mı?