24 Aralık 2024 Salı
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yurtsever desek...

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Adid DAVİŞA adlı yazarın Arap Milliyetçiliği başlıklı kitabı, dilimize 2004 yılında çevrilmiş. Çevirmen Lütfü Yalçın gerçekten başarılı bir iş çıkarmış. Emeğine ve kalemine sağlık demek zevkli bir borç. Kitabın değerlendirmeye alınabilecek çeşitli özellikleri var. Bugünlerde üzerine çok konuştuğumuz kavramları değişik boyutlarıyla yeniden düşünmemize yardımcı niteliklere de sahip.

Kitap, bir dostumun şu sorusu üzerine düşünmeye de yardımcı...

“Kendimize ulusalcı deyince, tuhaf saldırılarla karşı karşıya kalıp hem zaman hem enerji tüketiyoruz; kendimize ulusalcı değil de yurtsever deyip yürüyüversek?...” Gerçekten, ulusalcı olmakla yurtsever olmak arasında nasıl bir fark var?

KAVMİYYE Mİ VATANİYYE Mİ?

Geçtiğimiz yüzyılda Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyası, herhalde bugünkünden de ağır zamanlar yaşıyordu. Elbette şimdi olduğu gibi, ötesiyle berisiyle Atlantik’in iki yakasındaki ülkeler yine devredeydi. Suriye’de Fransız, Irak’ta İngiliz mandası iş başındaydı. Tüm bu karmaşa içinde Arap milliyetçiliği düşüncesi yükseliyordu. Ulusal Arap Birliği arayışı Irak’tan Suriye’ye ve Nasır öncülüğünde Mısır’a yerleşiyordu. Aynı dilin sahipleri, birlikte bir siyasal yaşam için eğitim ve tarih çalışmalarına hız vermişler ve laik esaslara dayanan kavmiyye (milliyetçilik/ulusçuluk) düşüncesi yükselişe geçmişti.

Mısır’ın önderliği üstlendiği bu ulusal birlik düşüncesi, 1967 Mısır - İsrail savaşında Mısır’ın yenilgisiyle başlayan bir düşüş sürecine girmişti. Kavmiyye kavramını gerileten, vataniyye idi.

Mısır’da uygarlık tarihinin Firavunlar devrine dek gittiğini ve bunun tüm diğer Arap ülkelerinin uygarlıklarından daha eski ve güçlü olduğunu ileri sürenlerin yükselişi başlamış, Ürdün ile Lübnan’ı da içine aldığı varsayılan Büyük Suriye, elbette Mezopotamya’nın parçası Irak, kendi topraklarıyla ilgili haşmetli geçmişler bulup ilan etmekte hiç güçlük çekmemişlerdi.

O zaman denmişti ki, ‘öncelik kavmiyyet değil vataniyye fikrine verilmeli’. Bizi birleştirecek ve geleceğe taşıyacak fikir tüm Arapların ‘ulusal birliği’ değil, ‘yurtseverlik’!

DİNİYYE Mİ MEZHEBİYYE Mİ?

Bu bölgede şimdi kavmiyye ile vataniyye, gündemi belirleyen iki siyasal yol değil. Daha yükselişte oldukları zamanlarda itiraza uğramışlardı. İkisi de bize uymaz diyen siyasal akım, İslamiyet diyordu; büyük birliğimizi ancak ‘diniyye’ yaklaşımı sağlayabilir!

Kavmiyyeciler bu kesimi esnek bir yaklaşımla ‘tamam, ama önce Arap ulusal birliğini sağlayalım, sonra diğer Müslüman uluslarla birleşmeye bakarız, neden Arap birliğine karşı çıkıyorsunuz?’ diye sıkıştırmışlardı. İşe yaramamış görünüyor. Nedeni, kavmiyye diyenlerin, ulusal birlikle yaratılacak siyasal düzeni laiklik esaslarına dayandırma istekleri olsa gerek.

Bu tartışma elbette pek geniş. Öyle görünüyor ki arada pragmatik orta yollar bulunmuş, örneğin İslam Kalkınma Birliği gibi yapılar ortaya çıkmış. Ama Arap coğrafyasında ‘diniyye’ ekseninde bir siyasal birlik kurulamamış. Günümüzde başka bir yol öne çıkmış durumda. Şimdi bu bölge ‘mezhebiyye’nin ateşiyle yaşamaya gayret ediyor. Mezhepçilik temelinde var olma arayışı, tarihe yeni ve acıklı sayfalar ekliyor.

Kavramların bizimkinden başka bir coğrafyadan taşan hallerinin öyküsü kısaca böyle.

YURTSEVER, ULUSÇU, ULUSALCI

Bizim için ulusal birlik, kurtuluş savaşıyla birlikte Türkiye toplumunun siyasal birliği anlamına geldi. Türkiye’nin Azerbaycan, Türkmenistan gibi diğer ulusal devletlerle birliği düşüncesini Enver Paşa’da bıraktık. Bizde kavmiyye ile vataniyye arasında, Arap deneyimindeki gibi bir farklılaşma olmadı. İkisinin aynı şeymiş gibi göründüğü bir deneyime sahibiz.

Öyle ama bu ikisi ayrı kavramlar: Yurtseverlik (vataniyye) insan tarafından doğulan, doyulan, yaşam sürdürülen siyasal toprakla kurulan bağ. Ulusçuluk (kavmiyye), yurt toprağında yaşayan insanlarla onun tarihsel - kültürel varlığıyla kurulan bağ. Bir coğrafyayı yurt yapan, üzerinde kurulmuş bu ilişkilerin kendisi. Atasözleri bu gerçeği pek güzel anlatıyor: İl ilden ayruksu olmaz, töresi ayruksu olur; yurtlar arasında fark yok, fark törelerdedir. Ve yurdun kutlusu, otlusundan yeğdir; öyle ya yurdun dirliğiyle birliği, toplumsal-siyasal düzeninden gelir; toprağın kendisinden gelmez ki!

Ulusalcılık (millicilik), yurdun yerelcilik ve küreselcilik gericiliklerine karşı ulusçu çözümlerle savunulmasını ve gönenmesini amaçlayan ideoloji. ‘Kendimize ulusalcı demesek’ önerisine yine atalardan bir sözle demek isterim ki, koyuna kurt dalınca köpeğin gezesi gelirmiş! Bize düşen kurda dalmak, fikirden firar değil.