Zayıf halka
Seksen iki yıllık İller Bankası binasının enkazını ayaklar altına almış muzaffer bir tebessümle poz veriyor. Hemen arkasında hayalet gibi bir cami yükseliyor. Ankara Belediye Başkanı’nın tarihe bir ibret belgesi olarak geçen fotoğrafını görünce Sayın Cumhurbaşkanı’nın aylar önce yaptığı özeleştiriyi hatırladım.
Şöyle demişti: “Ülkemizin geçtiğimiz on dört yılda yaşadığı dönüşümün en zayıf halkalarını eğitim ve kültür oluşturuyor. Bu konuda fevkalade müteessirim... Bu bir özeleştiridir.” (Milliyet, 09. 02. 17)
Sayın Erdoğan’da “teessür” uyandıran bu duruma aslında ne kadar sevinsek azdır. Demek ki on dört yıl boyunca devletin bütün imkânlarını kullanarak ellerinden geleni yaptılar fakat insanlık kültürünü kendi beğenilerinin sınırlarına kadar daraltmayı başaramadılar. Yaptıkları kültür devrimi Cumhuriyet döneminin anıtsal yapılarını yıkmakla ya da yıkmayı tasarlamakla, yerlerine cami dikmekle sınırlı kaldı. Fakat kendileri kültürümüzün gelişmesine önem verdiklerini söylüyorlar, “Geleneksel sanatlarımızı ihya etme, bunları daha ileriye taşıma konusunda çalışmalıyız,” diyorlar.
KÜLTÜR MESELELERİ
“Geleneksel sanatlar” deyince benim aklıma minyatür, hat, tezhip, ebru, kakmacılık, çinicilik gibi süsleme sanatları; cami, türbe ve medreseler, hanlar, hamamlar, saraylar, köşkler, çeşmeler, bedestenler gibi mimari eserler; Karagöz ile Hacivat ve ortaoyunu gibi gösteri sanatları ve tek sesli müzik geliyor. Zinhar bunları küçümsediğimiz sanılmasın! Bunları görüp, seyredip, dinleyip takdir ederek, her birini kültürel kimliğimize katarak yetiştik. Fakat insan evrensel kültüre kapalı, hatta tepkili olduğu zaman, kendi öz kültürünü de anlayamaz ve geliştiremez. İnsanlığın kültürel mirası söz konusu olduğunda, yerli olanla yetinmek ve sınırlanmak cehaletin bir sebebidir.
Bu kültür meseleleri biraz da yetişme tarzıyla ilgili. Mesela Sayın Reis-i Cumhur’un eşiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın icra ettiği gümbürtülü bir Mahler senfonisini ya da kendi rejiminde bir kusur gibi görüp kapısına kilit vurmaya hazırlandığı Devlet Opera ve Balesi’nin icra ettiği şeytani bir Wagner operasını ya da mesela Çaykovski’nin edepsiz Kuğu Gölü balesini izlemesini; Saray’ın havasına da çok uygun düşecek şekilde Kafka’nın Şato adlı romanını okumasını; “ucube” bir Modigliani tablosuna bakarak mana çıkarmasını ya da Francisco Goya’nın “müstehcen” Çıplak Maya tablosunda cinsel değil de estetik bir haz aramasını bekleyemeyiz. 1994’te bir tv programında, “Kızınız balerin olsaydı ne yapardınız” sorusuna, “Kızlarımın hamdolsun o tür idealleri, düşünceleri söz konusu değildir, çünkü bir balerinin neler yaptığı, neler ortaya koyduğu ve nereye hitap ettiği ortada,” diye cevap vermişti. O şimdi cumhurbaşkanı!
Fakat Batı’nın ilmine karşı değil. Nitekim, “Şu anda batının biz ilmini alıyoruz” diyerek, ilmi nasıl aldığını şu sözlerle açıklıyor: “Bugün Marmaray, Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim, Osman Gazi Köprüsü varsa işte bundan dolayıdır.” Bunlar gerçekten batının ilmi. Fakat bu ilmin yanına, AKM’yi yıkma kararını; 31 Mart Vakası anısına Taksim’e Topçu Kışlası dikme, şehir meydanlarını yıkıp Selçuklu mimarisine uygun tarzda yeniden inşa etme arzusunu; taraftarların oraya buraya Rabia anıtı dikmeye başlamalarını; Sıhhiye Meydanı’ndaki Hitit Anıtını kaldırma, hatta Güven Park’taki anıtın yerine cami yapma niyetlerini eklemek lazım. Köprüler ve tüneller dışında Batı’nın ilmi de aslına bakılırsa Saray’ın tercihleriyle sınırlı. Yaratılış mitolojisine ters düştüğü için biyoloji bölümlerinin, dinî dogmayı sorgulamayı gerektirdiği için felsefe ve mantık bölümlerinin üniversitelerdeki yeri her geçen yıl biraz daha daraltılıyor.
LÜMPENLEŞME EĞİLİMİ
Sayın Cumhurbaşkanı, kültürel alanın oluşturduğu zayıf halkayı güçlendirme görevini gençliğe veriyor. “Bilgiyi hikmetle taçlandırıp, irfana ulaştırmadıkça hiçbir şeyi yerli yerine oturtamayız,”diyor (agy). Fakat trajediye bakınız ki kararlı AKP gençliğinin hikmet ve irfandan ziyade “her eve bir otomatik tüfek ve 1000 mermi,” “Reis’in etrafında kenetlenip şehadete hazır olma”, Rabia işareti yapıp farklı düşünenleri ölümle tehdit etme gibi şeylerle, 15 Temmuz’un yıldönümünde yeni 31 Mart Vakası manzaraları yaratma hazırlığıyla; daha alt düzeyde ise şortla dolaşan ya da bisiklete binen kızlarla, dondurma yiyen çocuklarla ilgilendiğini görüyoruz. Muhtemelen Sayın Reis, kindarlaşan gençliğin irfandan ziyade lümpenleşmeye eğilimli olduğunu görüp kaygılanıyor.
AKP’nin bu en zayıf halkası, Cumhuriyet’in en güçlü halkasıdır. İnsanlar seküler, dünyevî hayat tarzında, aydınlanma ve ilerleme düşüncesinde, laik ve bilimsel eğitimde direndikçe gericilik toplumu dönüştürme gücünü kaybedecektir. Sayın Başkan’ın “teessür”ünden bunu anlıyoruz ve seviniyoruz. Zincir ne kadar kalın olursa olsun en zayıf halkası kadar güçlüdür.