22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Zihinsel obezite

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Sağlık dünyasında “aşırı şişmanlık” hastalığı olarak bilinen obezite, günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlasını tehdit ediyormuş. Türkiye’de ise her 5 erkek’ten 1’i, her 5 kadından 2’si obezite hastasıymış.
Anlaşılacağı üzere açıklanan bu durum ve veriler beden sağlığıyla ilgili.
Peki ya zihinsel, duyumsal, ahlaki, kültürel sağlığımız için rakamlar nedir dersiniz?
Bildiğim kadarıyla böylesi araştırmaya dayalı bir veri henüz yok ya da açıklanmış değil.
Hayır hayır “kafayı yemiş”lik olarak da tanımlanan “ruh sağlığı” bozukluğundan falan değil daha üst kapsamlı bir büyük bireysel, toplumsal sıkıntıdan söz etmeye çalışıyorum!
Sanırım bu konuda sağlıklı bir araştırma yapılmadığı gibi öyle planlanmış, üzerinde düşünülmüş, çalışılmış ciddi bir bireysel ya da toplumsal siyasi, bilimsel bir niyet ya da çalışma da bulunmuyor?
Fakat, -her ne kadar çoğunlukla okumuşlar arasında görülse de- bana kalırsa içimizdeki bu öz alanlarda da durum beden biyolojisindeki rahatsızlıklarımızdan hiç de farklı sayılmaz doğrusu.
Bilirsiniz hani “aydınlanma” geleneğine bağlı bir ritüelle ilgili olarak çevremizdeki bazılarına çoğunlukla kitap okumaları önerilir. Çünkü çağdaş bir insanın kitap okudukça bilgilenip aydınlanacağına, kültürleneceğine, kendisini çağa uygun bir birikimle yükleyip geliştirebileceğine inanılır ve çok da yerindedir. Doğrusu ya ben de sizler gibi ister istemez öyle yapıyorum.
Fakat son yıllarda çevremdeki bazılarına artık daha fazla okumamalarını, eğer illa da okumak istiyorlarsa da kendilerine tecrübeye dayalı farklı farklı bazı “reçete”ler önermeye başladığımı itiraf etmek istiyorum. Hatta eğer onlar için -yakınımdalar ve üzerlerinde bir hükmüm varsa- aklımca zihinsel sağlıkları için kitap okumayı bir süreliğine “yasaklama”ya çalıştığım bile oluyor doğrusu.
Çünkü okumasını ve okuduklarını anlayıp sindirmesini bilmeden okumanın özellikle de entelektüel “beden”e yararından çok zarar verdiğini, bir tür “mide fesadı” benzeri zihinsel, duyumsal, ahlaksal “fesat”a ya da obeziteye yol açtığını düşünüyorum.
Bazılarının kitap okudukça, bilgilendikçe umulanın aksine hem gerçeklikten hem hayattan hem de bilimsel olandan koptuklarını, bir yerlerinden aşırı şiştiklerini, tıkanıp kabızlaştıklarını, öyle oldukları için de zihinsel sağlıklarını kaybederek bir tür fikri - duyumsal - kültürel obeziteye yakalandıklarını; hem hayatiyetlerini hem de hareket kabiliyetlerini aşırı yitirdiklerini fark edebiliyorum. Yani bir tür geriye doğru evrilme hali...

AMAN DOKTOR BİR ÇARE!

Adına ister bilgisel - kültürel obezite, ister kabızlık, ister “fesat” ya da başka bir şey deyin, neoliberal “küreselleşme” virüsüyle birlikte -özellikle de son 15-20 yıl için de- bu hastalığın bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de aşırı yaygınlaştığını, bu çağsal hastalığa kapılmış -bilgili kültürlü görünen- o kadar çok sözde “okumuş”a tanık oldum ki inanılır gibi değil.
Aralarında öyle değerli tanıdıklarım, gördüklerim, okuduklarım, bildiklerim var ki sadece söyledikleri, savundukları bağlamında değil neredeyse bütün hayatları sağlıklı bir gerçeklikten de gelecek tasavvurunda da kuram ya da hülyadan da alabildiğine uzak bir “abuk sabuk”luk içinde. Aileleri, arkadaşları çevresi çaresizce kıvranıp duruyorlar.
Çünkü kanımca sözüm ona çok kitap okumaktan, “çok bilmek”ten ötürü iflah olmaz bir zihinsel, duyumsal, kültürel obeziteyle birlikte derin bir gerçeklik kaybına düşmüşler. Tıpkı sürekli ve aşırı biçimde abur cubur yemekle oluşan bedensel obezitede olduğu gibi artık bir tür zihinsel bilgisel hatta kültürel obezite kendilerini her anlamda deforme etmiş bir durumda.
Bazı okuyucular son zamanlarda bu köşede zihinsel, bilgisel, kültürel sağlığın nasıl bir “körleşme” yaşadığını neden ısrarla yazdığımı soruyorlar ki sebebi budur işte.
Tıpkı Elias Cannetti’in rahmetli Ahmet Cemal çevirisiyle dilimize aktarılan o ünlü romanındaki gibi “Dünyasız bir kafa”, “Kafasız bir dünya” ile “Kafadaki dünya” arasındaki yarım, ham entelektüel çatışmalarla, adı ister sol ister sağ ya da İslamcı olsun hatların birbirine iyice karıştığı, hatta içinden çıkılmaz hale geldiği zihinsel büyük kaosun nasıl bir “körleşme”yle sonuçlandığını, bu körleşmenin günümüzde beliren diğer benzer yan hastalıklarla birlikte nasıl bir zihinsel, duyumsal, kültürel sağlıksızlığa yol açtığını söylemeye çalışıyorum sadece.
(Gelecek yazımın konusu yine ideolojik, siyasi, kültürel kabızlık olsun!)