28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Zırvanın zırvasının zırvasının zırvası

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

30 Mart yerel seçimleri üzerine yapılan yorumları okuyup dinledikten, yazılan yazıları okuduktan, televizyon gevezeliklerine öfkelendikten sonra, bu zırvaların %99’unu “Zırvanın zırvasının zırvasının zırvası” diye adlandırdım.

Anlamadığım bir şey var: Medyanın, yani gazetelerin, televizyonların, radyoların 30 Mart seçimleri hakkında düşünce sorduğu kişiler. Yani son 12 yıl içinde döne döne başları dönmüş, R.T. Erdoğan tarafından kullanıldıktan sonra kâğıt mendil gibi atılmış, bizim ilkokulda söylediğimiz “Koca kafa içi boş, tut kulağından çifte koş” türünden insanlar, her söyledikleri boş çıkmış paslı insanlar, Meriç’in ötesinde geçersiz ve kitapsız profesörcüler...

Muhalif Halk TV bile bunların zırvalarına gereksinim duyuyor.

Onlara değil de bana mı sorsunlar?

Ben sadece yazımı yazarım, benim böyle bir şey yaptığımı gören var mı?

Eleştirilince hemen mahkemeye koştukları, vaktimi harcattıkları için adlarını vermeyeceğim. Ama konuşmalarından örnekler verececeğim:

“AK Parti’nin oy oranını korumasını 2 nedene bağlayabiliriz. İlk olarak; bizim pencereden bakıp, ‘Ben bu toplumu tanımıyorum, bilmiyorum’ dediğimiz toplumu Başbakan tanıyor. Onların değerlerini, haleti ruhiyesini, onları neyin motive ettiğini, neyin endişeye sevk ettiğini biliyor; çünkü onların içinden gelmiş. Bu nedenle AK Parti döneminde toplumun önemli bir kesiminin hayatında iyileşme sağlandı. Yaşam tarzı açısından horlanan kesim; iş, mevki ve gelir elde etti. Yokluktan varlığa ulaştılar. AK Parti giderse bu kazanımlarını kaybedeceklerine inanıyorlar. İkinci olarak; imparatorluk kaybetmiş ve bunu iç/dış düşmanlarının komplolarına bağlamış komplo teorilerine yatkınlık vardır. ‘İçlerinde hainler var, dışarısı ile işbirliği yapıyorlar’ denildiğinde bu, tüm bu kazanımlara da yönelik bir tehdittir.”

Tam anlamıyla meydan dayağına layık, falakalık bir adam! Yahu bu toplumu sen tanımıyor olabilirsin, ama ben 11 yaşımdan bu yana, ilkokulu bitirdiğim yazdan bu yana çalışıyorum, çalışmaya öylesine alışmışım ki çok istediğim halde gazete yazarlığını bırakamıyorum. Harmanda çalışmışım, buğday elemişim, kahvede ve kebapçıda çıraklık yapmışım, gazoz ve simit satmışım, liseyi bitirinceye kadar her yaz tekstil fabrikasında işçilik yapmışım; maliye memurluğu, kütüphanecilik, öğretmenlik, televizyonculuk, yayıncılık yapmışım; yazarlık yapıp birkaç eşek yükü kitap, yazı yazıp tercüme etmişim. Ben mi tanımıyorum bu halkı?!

Halkı tanımıyorsan, Başbakan’ın nasıl anladığını, nasıl iletişim kurduğunu nasıl biliyorsun? “Onların değerlerini, haleti ruhiyesini, onları neyin motive ettiğini, neyin endişeye sevk ettiğini biliyor; çünkü onların içinden gelmiş.”

Başbakan sanki vahşi hayvan terbiyecisi. Elinde kırbaç aslan ya da at terbiye ediyor. Başbakan tanıyor da Kılıçdaroğlu tanımıyor mu, gökten zembille mi inmiş? Mahalle kabadayısı sadece Başbakan değil, her partide ondan daha bıçkın kabadayı var.

Onun halk dediği şey, sağ damar, o damar 200 yıldır neler neler yetiştirip peşinden gitti...

Ne kendisi ne de bulup çıkardığı liderler kimseye yararlı olmamıştır.

Ancak bir profesörcünün bu bataklığı görmeyip övgüler düzmesi utanç verici.

Allahlık profesörcü AKP’ye oy veren %43’lük kitlenin refah içinde olduğu için bu partiye seçim zaferi kazandırdığını sallıyor. Bu ülkede 12 milyon işçi, 3 milyon çiftçi, 5 milyon işsiz, 3 milyon memur, 10 milyon emekli, 2 milyon esnaf ve 5 milyon üniversite öğrencisi var. Ne eder? 40 milyon eder. Bu 40 milyonun %43’ü yaşam tarzı açısından horlanan kesimmiş; iş, mevki ve gelir elde etmiş. Yokluktan varlığa ulaşmış. AK Parti giderse hapı yutarmış. Doğru mu bu? Doğru değil! Aileleriyle birlikte o 40 milyonun %43’ü de, %57’si de aynı düzeyde yoksul. Cevap bekleyen soru şu: %43 neden AKP’ye oy veriyor? Profesörcünün tasvir ettiği kitlenin nüfusu en fazla 500 bin ile 1 milyon arasında. Belki değil.

Seçim sonrası bir aydınlık okurundan bir ileti aldım. Okuyalım:

“Şimdilerde yazdığınız Aydınlık gazetesinde sizin makalelerinizi takip ediyorum. Köşenizde yazdıklarınızdan çok şeyler öğrendim; kaleminize sağlık, çizginizden hiç sapmıyorsunuz, teşekkür ederim. Malum 2. Cumhuriyetçiler ve din şaklabanları, ilaveten bunların yamakları kendilerine çok uygun bir ortam bulduklarından (tıpkı bir mikrop gibi -nemli ve sıcak ortamları severler-) her yerde esiyorlar ve halkın birçoğu bunların çaldığı zurnayla ritim tutuyor. Ben bir şey sormak istiyorum; bu son seçimlerde oy yaktılar, çöpe attılar, bir kenara bırakırsak Aydınlık kesimin yıllarca ve binbir ıstırapla uğruna hayatlarını verdiği bir Türkiye gerçeğini anlatma çabasının karşılığı neden yok, yani bizim halk bunları görmüyor mu? Ya da halkın gördüğünü aydınlar başka türlü mü anlatıyor? Artık haddine gelmişti hani Gezi olayları, hayatını kaybeden yurttaşlar ve sakat kalanlar... Biz bu zamana kadar ülkemizin gidişatını hep ABD emperyalizmine mi bağlayacağız. Biz komple ülke olarak bir kukla gibi miyiz? ABD geldi şunu yaptı, yarın EFG gelir başka türlü yapar. Kızdığım nokta şu: Özdemir abi, biz kendimizi ne zaman bileceğiz; dış etkiler, harici baskılar hep olacak; biz ne zaman kendimizi anlayabileceğiz?”

Çıkmaz ayın kırmızı perşembesinde ya da balık kavağa çıktığı zaman kardeşim!!!!!!!

Jean-Paul Sartre, “Bir işçinin kendini bir burjuva olarak hissetmesine olanak yoktur, bu özgürlüğe sahip değildir” demiştir 1948 yılında. Marksist düşünürler de toplumun nesnel koşullarının insanları bilinçlendirdiğini, bilinçlerini biçimlendirdiğini söylerler.

Kim haklı? Jean-Paul Sartre ve Marksist düşünürler mi? Yoksa bunların sözünü ettiği kitle çağımızın insanı değil mi?

Özdemir İnce der ki: “Kendi varlığının bilincine erişmemiş bireye, topluluğa, topluma ne aydınlar ne de sol partiler yardım edebilir; bunlara hiç kimse öncülük edemez.”

“Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” derler ya kulak asma. Bizim bakıcılar yiyicilere alkış tutuyor.

Kimse bana “Çare nedir?” diye sormasın. Çare kitaplarımda yazıyor!