25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Köy enstitülerinin kapanışı

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Epeydir köy enstitüleri ve spor konusunda yazmak istiyordum, ancak enstitülerin kapatılışı öyküsüne takılıp kaldık. “Cinsiyet Sürgünleri” başlıklı yazım üzerine bazı okurlardan mektuplar aldım. Bana yazılan gözlemler, anılar benim söylediklerimi doğruluyor, yani enstitülere kilit vuran DP... Ancak öfkeler CHP’ye, “Köy enstitülerini, açan parti ve onun sayın başkanı kapatmıştır” diyenler de var, ah o Şemsettin Sirer diyenler de...
Köy enstitülerine 1946 yılından sonra ilk darbenin CHP döneminde vurulduğu, bu dönemde yıpratıldığı doğrudur, ancak “kapatılmıştır” diyecek bir belge yok elimizde. CHP döneminde kapatılan yalnız Hasanoğlan’ın yüksek kısmıdır. Hasan Âli Yücel’in bakanlıktan alınması, yerine Şemsettin Sirer’in getirilmesi, Tonguç ve ekibinin görevden uzaklaştırılması elbette bu kurumlar için bir darbe olmuştur, İnönü’nün hatasıdır. Bu kadrolar gidince, enstitülerde eski şevk, eski aşk kalmamıştır. Bazı uygulamaya dayalı dersler azaltılmıştır, ancak sayıları yirmiyi bulan enstitülerden hiçbiri kapatılmamıştır. Ülkede yalnız enstitülerde değil, genel olarak soğuk savaş döneminin etkileri açıkça bütün kurumlarda görülür. Olup bitenler köy enstitüleriyle sınırlı değildir; toprak reformu rafa kaldırılmıştır, Tarım Bakanı Raşit Tahir Hatipoğlu bakanlıktan ayrılmıştır. Üniversitede 1948 tasfiyesini anlattığım “Bir Başka Şehir” romanını yazarken, bu romanımın kahramanlarından Pertev Naili Boratav’ın oğlu, bir süre SBF’de birlikte çalıştığımız Sayın Korkut Boratav’la çok uzun görüşmelerim oldu. Ondan 1948 DTCF olayları sırasında, yani tasfiye yıllarında ailesinin, kendisinin yaşadıklarını dinledim. Annesi sürekli “Ah o Şemsettin Sirer!” diye evde atıp tutarken, mahkemelerde sürünen baba Boratav’ın bakışı daha başkadır; artık şu kişi bu kişiden öte, soğuk savaşın, Amerika’nın varlığını hissettirdiği başka bir dünya vardır. Şemsettin Sirer’i de dünyanın gidişi içinde görmek gerektiğini baba Boratav bilir. Sirer’e atıp tutmayı olaylara daha duygusal yaklaşan anneye bırakır. CHP içinden çıkmakta olan gerici bir partinin önüne geçilemez yükselişi, emperyalizmin hizmetine hazır gericiliğin yükselişi ortadadır. Menderes’ler, Bayar’lar CHP’de oldukları halde, Köy Enstitülerinin kuruluş yasası çıkarken de Meclis’teki toplantıya katılmamışlar, oy vermemişlerdi; bunlar tek parti olan CHP’den kopmak üzere olan DP kadrolarıdır, o günlerde CHP içinde olsalar da, kısa zamanda DP saflarında yerlerini alacaklardır. Aldılar da... 1947, 1948 yıllarında, yani CHP döneminde bu okullara girenlere “Köy Enstitüsü” diploması verildi, yaşamını Neşter ve Madalya romanında anlattığım şampiyon Ahmet Bilek’in elimde bulunan diplomasından ve arkadaşlarının bana anlattıklarından biliyorum bunu. Ben köy enstitülerinin yıkılış öyküsünde DP’nin iktidara geldiği 1950 yazındaki “cinsiyet sürgünlüğü” olayını yalnız köy enstitüleri açısından değil, eğitim tarihi açısından da tam bir ilkellik, eğitimde bir yıkım olarak görüyorum. Otobüslere, trenlere bindirilip başlarında öğretmenleriyle genç çocukların cinsiyetlerinden dolayı başka yerlere sürülmeleri acıdır, acıklıdır; binlerce gencin bu ayrılıktan dolayı gözyaşı döktüğünün tanıklarını dinledim, okudum. Bana göre bu gözyaşları kapatılan enstitüler içindir, her ne kadar enstitüleri DP 1954 yılında resmen kapatsa da, 1950 yazı eğitim tarihimizde unutulmayacak bir yazdır.
1954 yılında Hasanoğlan’ı ziyaret eden ünlü Fransız yazarı Georges Duhamel o yıl kapatılmasına karşın bu okuldan gene Köy Enstitüsü diye övgüyle söz eder: “Az önce Hasanoğlan Köy Enstitüsünden söz etmiştik... Bu okul disiplin düzen bağıyla hürlüğü kaynaştırabilen hava içinde bana örnek bir proleter rejimde öğretim kurumlarının nasıl olması gerektiğini gösterdi. Ayrıca bu gibi okulların köylük yerlerde kurulması yerinde bir hareket. Bence geleceğin köy eğitimcilerini şehirlere yollayıp toprak alışkanlığını kaybetmelerini önlemeli. Öğrencilere resim yapmak öğretildiğini söylemiştim. Gördüğüm eserler aydınlık, geniş sofalarda sergilenmişti. Bunlarda süslemeye, dekorasyona büyük bir eğilim görülmekte. Ama bazı peyzajlara, kompozisyonlara , portrelere bakınca bu toy sanatçıların avantgarde (öncü) ressamlarımızdan hiç de aşağı kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Öğrenciler, içinde öğretmenlik edecekleri okullarını kendi elleriyle yapıyorlar.” (Yeni Türkiye: Bir Batı devleti, Cumhuriyet, s. 49)
G. Duhamel, Türkiye ziyaretinde Hasan Âli Yücel’le görüşmeyi de unutmamıştır.