Maymunlar ve insanlar
Kurt ve çakal gibi vahşi hayvanların yanı sıra, doğada beslenen iri köpek sürüleri de aç kaldıkları zaman avlarını önce kuşatırlar, sonra beklemeye başlarlar. Bir insan ya da hayvan olan av, kuşatmayı yaramayacağını, dövüşerek kurtulamayacağını anlayıp hareketsiz kaldığı zaman, kuşatanların en cesur olanları saldırıya geçerek kurbanı birkaç yerinden yaralar. Sonra geri çekilip beklerler. Bu saldırı avın direnme gücüne bağlı olarak birkaç kez tekrarlanır. Avcı sürüsü, kurbanın iyice yorulduğunu ve yeterince kan kaybettiğini anladığında netice alacak şekilde son saldırıyı yapar.
Kararlı bir düşman tarafından parçalanmak üzere bu şekilde kuşatılan birinin kurtulma şansı çok azdır. Böyle durumlarda ateş yakmanın ne kadar önemli olduğunu Jack London’ın öykülerinden biliyoruz. Fakat bu sadece süreyi uzatır, akıbeti geciktirir. Kuşatanlar ateşi besleyecek malzemenin ve kumanyanın tükenmesini bekleyecek kadar sabırlı ve kararlıdır.
Böyle bir kuşatılma ve parçalanma sahnesinin hazırlanma sürecinde pek çok etken devreye girer, beklenmedik olaylar olur. Kuşatılan kişinin yalnız olmaması çok önemlidir. Fakat bu da bir güvence sağlamaz. Beraber yola çıktığınız kişiler, kuşatmayı fark etmeyebilirler, dahası önemsemeyebilirler. Dik kulaklarda, kanlı gözlerde koruyucu bir ifade arayabilir, bir tür kurtuluş umudu bulabilirler. Aradan sıyrılabilecekleri düşüncesiyle kuşatmanın bir parçası hâline gelebilir, kurtlarla, çakallarla birlikte uluyabilirler. Demek ki kuşatılmanın öncesindeki hareket tarzı önemlidir. Kurtlara adam kaptırmamak, grubu zayıflatmamak için esnek olmak şarttır; dosta düşmana karışık mesaj vermemek, tutukluk yapabilecek silahları seçmemek, mühimmatı dikkatli kullanmak, “alarm tertiplenme bölgesi”ni iyi seçmek gerekir.
Maymunların hikâyesi de ilginçtir. Komünistlikten dönme fakat derin ve duyarlı bir yazar olan Arthur Koestler, “Gün Ortasında Karanlık” adlı politik romanının (“Sıfır ve Sonsuzluk” olarak da bilinir) bir yerinde maymun ile insan arasındaki farkı tartışır. İlk insan ayaklarını toprağa basarak kan revan içinde doğrulur, tehlikelerle, güçlü yaratıklarla kuşatılmıştır. Vahşi doğayla mücadele ederek hayatta kalmaya çalışır. Bu arada maymunlar ağaçların tepesinde zarif hareketlerle daldan dala sıçrayarak neşe içinde karınlarını doyururlar. Büyük tehlikelerden, kanlı boğuşmalardan, ateş çemberlerinden geçerek kuşatmadan kurtulan insan, sonunda bir uygarlık kurmayı başarır. Maymun ise hep aynı kalır, ağaçların tepesinde mutlu ve neşeli...
Maymunlar asla risk almazlar. Ağaçların dallarına tutunarak yol alırken kendilerini asla boşluğa bırakmazlar. Deneme yanılma yoluyla yol almak onların işi değildir. Sağlam bir dala tutunup salınırlar ve yine sağlam bir başka dala tutunarak bir başka ağacın tepesine sıçrarlar. Sağlam bir dal bulamayınca tutundukları dalı asla bırakmazlar, hemen geri dönerler. Seçmen davranışını andıran bu tutum maymunların hayatta kalmalarını sağlar, fakat ilerlemelerini, gelişmelerini engeller.
Yarın irade-i millet tecelli edecek. Herkes şu saatte kararını vermiş olmalı. Ülke bölünmekle kalmadı, her bölüntü de kendi içinde ayrıca bölündü. Yarın, kuşatmayı fark edip dövüşmeye kararlı olanların, saf değiştirip kurtlarla birlikte uluyanların, daldan dala neşeyle sıçrayanların kaç kişi olduğunu göreceğiz. Sonraki seçimlere ve referandumlara ışık tutan çok aydınlatıcı bir seçim olacak. Çünkü seçimlerden hemen sonra fırtınanın içine gireceğiz ve yarın oy vereceğimiz kişiler o fırtınanın içinde gerçek yüzleriyle belirecekler.