Mazlumların Ömer'i
Söyle Ömer, nasıl kül olur vücut iklimi insanın,
Vatan toprağı ise hamuru mayası?
Seni dinliyor kızıl tanyeri, ebedi şafak atması,
Akdeniz kıyılarından Sarı ırmağa kadar.
Durmuş seni dinliyor can kulağıyla,
Kurt kuş, börtü böcek kendinden geçmiş.
Asya kızları seni dinliyor nefesini tutmuş,
Cennet kuşunun, sarıca çiçeğin eli böğründe.
Sen susunca, gün batar gibi oluyor,
Kafkaslar, Balkan dağları bayılacak gibi,
Irmaklar kurur gibi, durur gibi dünyanın dönüşü.
Biliyorum beni duyuyorsun, iyi biliyorum
Gökyüzü sağır değildir, yeryüzü sağır değildir,
Yıldızlar ya da güneş, Ömer günışığı duyar.
Biliyorsun, yeryüzü bilmez değildir,
O işitendir, varlığın savaşçısı aciz değildir.
Nasıl çaktın alnının karasına halis demiri,
Nasıl kırdın mekanizmasını darbe makinesinin?
Döküldü yerlere organları, cümle aletleri.
Söyle Ömer, göklerin dili var, biliyorsun,
Yerler dilsiz değildir, müziğin geliyor buraya.
Duyuyoruz seni, güneşin dilinde sözlerin,
Dağın aydınlanmasından anlıyoruz.
Sen oradasın, ruhundasın destanların,
Ruhusun elbette, mazlumlar fedaisi Ömer.
Bizi görebiliyor musun, gökyüzü görendir.
Ağlıyorum kardeşim, acıdan değil, ayıp derler,
Bu bencil, bu korkaklar dünyasında Ömer.
Ağlıyorum insanın yüceliğine, sonsuzluğuna:
Doğarken yükselen Asya’nın ufkunda vatan!
Yaktın kendini, bir ağaç gibi tek ve hür,
Kurtardın insanlık ormanını yanıp kül olmaktan!