22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mugabe’nin ardından

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Eski Yazar

A+ A-

Güney Afrika’nın Kimberley kentinin hemen dibinde, dünyanın en büyük insan yapımı çukuru bulunur. Büyük Delik adı verilen, 42 dönüm genişliğinde, 240 metre derinliğindeki bu çukur, artık kullanılmayan bir elmas madenidir.
Büyük Delik’in açılması için 1871-1914 yılları arasında çalışan yüzbinlerce siyah işçi, 22 milyon ton toprağı kazma, kürek ve elleri ile dışarı çıkarmıştır. İnsanlık dışı çalışma koşulları kırk bin insanın yaşamına mal olmuştur.

ACIMASIZ BAY RHODES

Büyük Delik, altın çağını Cecil Rhodes adlı bir İngiliz tüccar döneminde yaşadı. Rothschildlerden aldığı parayla De Beers pırlanta şirketini kuran Rhodes, madenlere ortak oldu. Ticari mahareti ve acımasızlığı onu kısa sürede dünyanın en zengin insanlarından biri haline getirdi.
Bay Rhodes, şirketinin emrindeki yedi yüz kişilik silahlı güç ile yeni maden alanları için kuzeye yöneldiğinde karşısında bölgenin sahipleri Matebeleleri buldu. Rhodes için yerlileri yenmek hiç de zor olmadı, çünkü elinde “ölüm makinesi” Maxim makineli tüfekleri vardı. Sonunda, Türkiye’nin 1,5 katı büyüklükteki topraklarda kurulan sömürge eyaletine İngilizler, büyük katil Rhodes’in onuruna Rodezya adını verdiler.

IRKÇILIĞIN EN ÇİRKİN YÜZÜ

1926 yılında İngilizler Rodezya’yı iki ayrı bölgeye ayırdığında, Güney Rodezya’nın ilk başbakanı Godfrey Huggins, beyazlar ile siyahlar arasındaki sorunların çözümü için “ortaklık” kavramını ortaya atmıştı. Bu kavramı açması istendiğinde ise, “Bir at ile onun binicisi arasındaki ortaklığı kast ediyorum” demişti.
Gerçekten de Güney Rodezya, beyaz adamın en aşağılık uygulamalarına sahne oldu. Ülkedeki yasalara göre siyahların altı koyundan fazla hayvan sahibi olması ve ürünlerini doğrudan pazara sunması yasaktı, sadece beyaz aracılarla devredebilirlerdi.
Siyahlar, akşam saat 18:00’den sonra sokağa çıkamazdı, süpermarketlere giremezdi. Market duvarındaki bir pencere önünde sıraya girip, ihtiyaçlarını içerideki görevliye ileterek alabilirlerdi.
Siyahların şehirlerdeki ana caddelere girmesi yasaktı. Dolayısı ile herhangi bir bankaya ya da devlet kurumuna ulaşmaları “fiziksel olarak” engellenmişti. Kaldırımlar bile beyazlar içindi, bir siyahın kaldırımda yürümesi yasaktı; yolda bir beyaz gördüklerinde, o geçene kadar durup “hazır ol”da beklemek zorundalardı.
Adaletsizliğin en ileri boyutunu yaşayan siyahlar, 1980 yılında milli kurtuluş hareketi ZANU’nun öncülüğünde bağımsızlıklarını kazandılar. Ülkenin adı Zimbabve olarak değiştirildi, ZANU lideri Robert Mugabe, ülkenin başına geçti.

EMPERYALİZMİN KUYRUK ACISI

Yasalardaki ırkçı hükümler kaldırıldı ama, eşitliği sağlamak hiç de kolay değildi. Çünkü nüfusun %0,6’sını oluşturan beyazlar, ülkenin en verimli topraklarının %70’ini ellerinde tutuyordu. 2000’li yıllara kadar Batılıların kendi haline bıraktığı Mugabe, toprak reformunu başlatır başlatmaz şeytan ilan edildi. Önce Zimbabve’nin İngiliz milletler topluluğu üyeliği askıya alındı, ardından 2002 yılında başını Hillary Clinton’un çektiği bir ekip Amerikan yaptırımlarını devreye aldı.
Zimbabve, siyahlar için adaleti sağlayabilmek adına yirmi yıl boyunca direndi. Emperyalistler ise, dişlerine göre buldukları bu küçük ülkede adeta tüm hünerlerini sergilediler. Batıdan fonlanan “genç ve parlak” muhalefet liderleri, Avrupa parası ile muhalefet örgütleyen “sivil” toplum kuruluşları, uluslararası toplumda izolasyon, piyasa manipülasyonları, faiz ve kur oyunları... Aklınıza ne gelirse tüm silahlar Zimbabve üzerinde denendi. Zimbabve, elindeki tek varlığı olan onuru ile orta yerde kala kaldı. Diz çökmedi ama, ekonomik olarak çöküşe sürüklendi.
Batı, Mugabe’yi itibarsızlaştırmak için elinden geleni ardına koymamıştı. Şimdi ölümünden sonra da aynı şekilde devam ediyorlar. Ancak son yıllarda yaşananlar ne olursa olsun o, mazlumların hafızasında insanlık dışı bir rejimden kurtulmaya çalışan Kara Kıta’nın yiğit evlatlarından biri olarak anımsanacak. Huzur içinde uyu gülümser yüzlü kara adam, senin mezarın mazlumların kalbidir.