Münbiç’teki leylekler
Yılan hikayesine döndü.
En son haber ise şöyle: “ABD Münbiç’te kalıcı üsler kuruyor.” Bu habere dayanak olan ise Münbiç’teki ABD askeri sayısının 300’e ulaşması. Yabancı sitelerden alınan bazı ABD askeri üs bölgelerinin fotoğrafları da eşlik ediyor bu haberlere.
Bakınız...
Bu haberler ABD’nin hedeflerine uygun bir psikolojik algı yaratmaktan başka işe yaramıyor. Bilerek ya da bilmeyerek.
Çünkü, ABD Münbiç’i Fırat’ın doğusunu elde tutmak için bir pazarlık nesnesi olarak tutuyor, bu nedenle kıymetlendiriyor ve oradan çekilmesinin verebileceği en büyük taviz olacağı, Türk kamuoyunda da bu çekilmenin büyük zafer olacağı algısı yaratılmaya çalışılıyor.
Münbiç’e gelen Amerikan askerleri, özel kuvvet unsurlarından oluşuyor. Yani topçu, piyade, istihkâm gibi yerleşik birlikler konuşlanmıyor. Fotoğrafları ve videoları inceledim. En ağır silahlar araca monteli güdümlü tanksavarlar ve havan. Radarlar ve muhabere merkezleri araçlar üzerinde. Eski binaların kenarlarına gerilmiş çadırlar ve üs çevresine dizilmiş seyyar sütrelerden oluşuyor. Her ABD üssünün klasiği olan büyük tahkimat ve çatışmaya dayanıklı bina inşaatları yok. (https://syria.liveuamap.com/en/2018/4-april-footage-of-us-military-base-in-manbij-countryside) (https://syria.liveuamap.com/en/2018/4-april-american-bases-in-manbij—-) Dileyen bu adreslere girip bakabilir.
Haberlerde ise kalıcı üs kurulduğu ve oradan çekilmeyeceği, gerekirse savaşacağı görüntüsü verilmeye çalışılıyor. Oysa bunun böyle olmadığını bizzat Trump söylüyor: “Suriye’den çekilmek istiyoruz.” Pentagon’un tam tersini söylemesi ise bu gerçeği pekiştiriyor. Çünkü iç cephede bölünmüş bir kuvvet bir araya gelmiş üç büyük bölgesel güce (Türkiye-Rusya-İran) karşı savaşamaz.
Ama ne ki, Türkiye bir bölgesel pakt kurmak konusunda kararlı olmalı, yoksa hem o tarafı hem bu tarafı idare etmeye çalışarak olmaz...
ARİTMETİK
Basit bir toplama-çıkarma işlemi yapalım.
Dost Durumu (Yani pozitif değerler):
Birliklerimiz şu anda Tel Rıfat çevresinde, Rus ve Suriye birlikleri ise ilçe merkezinde. İran, Türkiye ve Rusya’nın 5 Nisan zirvesinde Tel Rıfat’ın üç ülkenin işbirliği ile bir tampon bölge olması için görüşmeler yapılmaya başlandı.
Burada bir hastane ve daha önce ayrılan yerli halk için yerleşim yerleri kurulması plânlanıyor. Eğer hayata geçirilebilirse, bunun Azez ve Afrin için de model olması ve Türkiye’deki mültecilerin buralara yerleştirilmesi öngörülebilir.
Rusya ile birlikte bir Nükleer santral kurulması ve S-400 füzelerinin teslimatının hızlandırılması kararları, stratejik ittifak adımları.
Türk Ordusu Tel Rıfat’tan sonra Münbiç’e yürümek için hazırlık yapıyor.
Düşman Durumu (Yani negatif değerler):
ABD’nin NATO sürecinin başından beri Türk devleti içine yerleştirdiği FETÖ bir gecede ezildi.
Fırat Kalkanı ile BOP tarihe gömüldü. Zeytin Dalı ile PKK’nın en güçlü yığınağı yok edildi binlerce terörist etkisiz hale getirildi.
Suriye’de asker bulundurmaya devam etmek konusunda ABD içinde Başkanlık ve Pentagon arasında fikir ayrılığı var.
ABD ordusunun kara gücü olan PKK, Türk ordusunun yurt içindeki operasyonlarıyla ağır darbeler alıyor ve hareket kabiliyetini çok büyük ölçüde yitiriyor.
Sonuç:
ABD, Batı Asya savaşını kaybetmiştir. Bundan sonrası geri çekilmenin takvim ve yönteminin plânlanmasıdır. Pentagon’a yerleşmiş olan Neo-Con çetesi Trump’a baskı yaparak bu işgal politikasını uygulamaya zorlamaları da sonucu değiştirmemiştir...
SANATÇI MESELESİ
Kemal Kılıçdaroğlu, Afrin’e askerlerimizi ziyarete giden sanatçılara önce “reziller”, sonra da “az bile söyledim” dedi. Mesela bugün Mehmetçik ile birlikte “Yaylalar” türküsünü söyleyen İbrahim Tatlıses, daha dün Şivan Perver ile BOP açılımının sembolü olarak “Megri megri” şarkısını söylerken Kılıçdaroğlu aynı tepkiyi vermiş miydi? Hayır...
Başlayabiliriz...
Bir: Herkesin Mehmetçiğe destek olma hakkı vardır ve bu alkışlanmalıdır. Aksi bu sanatçılarla değil Mehmetçiğin oradaki mücadelesine bakış açısı ile ilgili bir sorundur.
İki: Bugün PKK ile mücadeleyi alkışlayan bu şarkıcıların içinde, geçmişte açılımı destekleyenlerin olması Türkiye’nin geldiği noktayı ve bunda Mehmetçiğin payını gösterir. Bir devir kapanmıştır.
Üç: Türk Ordusu daha dün hendeklerde PKK ile vuruşurken hangi partinin gençlik kolları başkanının “hendeklerde beraber direneceğiz” çağrısı yaptığını ya da hangi sanatçıların “Asker sivilleri öldürüyor” bildirisine imza attığını bugün hatırlatmak, birliğe değil, iç cepheleşmeye hizmet eder. Buna en çok düşman sevinir.
Dört: Bu ziyaretin örgütlenmesi ile ilgili sorunlar yok mu? Elbette var. Onu da söyleyeceğim. Türk Ordusu savaşırken de, eğlenirken de Türk ordusudur. Bir duruşu ve dünyaya yansıyan bir fotoğrafı vardır. Bu fotoğrafı doğru yansıtmak gerekirdi. Komutanlar askerleriyle birlikte eğlenir, kalkar oyun oynar, halay çeker hatta o askerler komutanlarını taklit edip hicveder. Bütün komutanlar bunu hoşgörüyle karşılar ve katıla katıla güler, eğlenir. Bu bizim ordumuzun geleneğidir. Ama bu eğlence geceleri videoya çekilip yayınlanmaz. Ve bu eğlence gecelerinde bile asker, askerce davranır. Oysa bu ziyaretteki plânlama hataları bu imaja zarar vermiş, tartışılmasına neden olmuştur.
Ve beş: Bu iktidar döneminin yarattığı “sanatçı” tipi üzerine konuşacak çok şey var. Sığ, değişken, kör ve sağır... Toplumu en çok ilgilendiren konularda üç-beş kelam etmekten aciz... Bir de gazeteci tipi var. Tetikçi, vicdansız, saldırgan ve ölçüsüz biatçı... “Bu tip bir ziyarete giderken seçilecek isimlere dikkat edilmeliydi” cümlesini bu nedenle kurmuyorum... Çünkü başka seçenekleri yok. Muhalefetin ise bunlardan farklı olmaya çabalaması lazım, ama gel gör ki, aynı dili kullanma konusunda yarışıyor.
YEMEK VE YAŞAMAK
Bir canlının ilk içgüdüsü hayatını sürdürmektir. Bunun için de en temel eylemi yemek ve sağlığını korumaktır. İnsanın sağlığı artık tarih öncesi dönemde olduğu gibi vahşi hayvanların değil, onlardan daha vahşi kapitalizmin tehdidi altında. Yemeklerimizi bozuyorlar, sağlığımızla oynuyorlar.
Aslında yemek olmayan yemekler ürettiklerini hapishane arkadaşım Soner Yalçın yazdı. Çok çarpıcı bir örnek vermiş, ben de ilk kez fark ettim: Yoğurtsuz ayran. Hazır ayranların ambalajını okuyun, içlerinde yoğurt olmadığını göreceksiniz. Büyük yabancı markaların memleketi nasıl bir plastik yemekler tarlasına dönüştürdüğünü hayretle göreceksiniz. Aşı olmalıyız, ama aşı ile ilgili çok çarpıcı detayları biliyor muyuz? Neo-Con’ların elebaşlarından Donald Rumsfeld’in başkanı olduğu dev ilaç şirketi ile kuş gribi arasında ne ilişki var?
Bu kitap size “şunu yiyin, bunu yemeyin” demiyor. Gıda üretim yeteneğimizin nasıl yok edildiğini, bir yandan endüstriyel gıdaların pazarı olurken, diğer yandan çöken bağışıklık sistemimizin, oluşan hastalıkların bu kez Batı ilaç endüstrisine nasıl teslim olduğunu belgeliyor. Tıpkı savunma sanayimizin özellikle NATO üyeliğinden sonra Atlantik sistemine endekslendiği gibi.
İlk kez sağlığın ekonomi-politiği yazılıyor: Saklı Seçilmişler... Eline sağlık Soner Yalçın.
Bu seride okumanızı önereceğim diğer kitap ise elimizdeki cep telefonumuzdan daha az tanıdığımız bedenimiz ile ilgili... Spor ve Sağlık kitabının yazarı, Prof. Eyüp Karakaş, Beden Eğitimi ve Spor MY Okullarını kuran, hayatı boyunca spor yapmış ve binlerce sporcu yetiştirmiş bir bilim adamı.
Telefonunun bütün özelliklerini bilen, ama sırtındaki adalenin ne işe yaradığını bilmeyen bir toplumuz. Bunu sadece doktorların bilmesi gerektiği gibi bir de tabumuz var... Bu tabuyu yıkıyor Eyüp Karakaş. Bunu da Latince ve İngilizce terimlerden arındırarak herkesin anlayabileceği bir şekilde Türkçenin o muazzam gücüyle yapıyor.
Son zamanların modasıdır, spor yaparız, ama onu da yanlış yaparız. Televizyonlar şarlatan dolu, haftada 10 kilo verdireni de var, bir ayda baklava karın yapanı da... Bu kitap sizi vücudunuzun gerçekleriyle tanıştıracak ve tv palavralarından kurtaracak. Teşekkürler Eyüp Karakaş...