Mustafa Kemal Atatürk 100 yıldır Ankara’da
Milli Mücadele’nin başladığı günlerde Ankaralılar tarihlerinden gelen güçlü bir önsezi ve inançla Mustafa Kemal’i coşkuyla karşılamışlar, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında verdikleri destekle Atatürk’ün gönlünde ayrı bir yer kazanmışlardır.
Eski Yunan tarihçilerinden Pozanyas’a göre Ankir (Ankara) şehrini, Frigya’nın kurucusu Gordiyas’ın oğlu Midas kurdu. Frigya’dan sonra, Ankara Kalesi Galatlar (İÖ 278) tarafından kurulur ve Galatlardan sonra Roma, Bizans, Selçuklu Devleti’nin hakimiyetine girer. Osmanlı Devleti’nin idaresine geçinceye kadar süren ve devlet otoritesinin olmadığı 10 yıllık ara dönemde (1344-1354) Ankara, Ahiler tarafından yönetilir. Anadolu’nun küçük beyliklere bölündüğü dönemde, “dini-iktisadi” bir örgütlenme olan Ahilik, Ankara’yı bağımsız bir şehir cumhuriyeti şeklinde yönetmiştir. Şehrin savunma görevini de üstlenerek, askeri kanat olarak, Ankara’da bugünde yaşayan ve Seymenlik geleneğinin biçimlenmesinde etkin olan “Ahi Alayları” diğer adıyla “Yiğit Alayları” kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet kurumları oluşturulduktan sonra Ahilerin siyasi etkileri azalmış, sadece esnaf kesiminde bir örgütlenme olarak devam etmiştir.
Ankara’nın en az 4 bin yıllık geçmişi vardır. Fakat en az bin yıldan beri Ankara, dünyanın merkezlerinden biri olarak tarihin arka planına itilmiş, harap durumda ve ekonomik hayatı çökmüştü. Ancak halkın sosyal yaşantısında kökleri asırlara varan ve artık kutsal anlamlar almış halk kuruluşları henüz ayaktaydılar. Anadolu’nun sosyal-ekonomik tarihinde, lonca kuruluşları bakımından Ankara, daima ileri ve en güçlü merkez olmuştur. Kuvvetli gelenekleri olan, bağları, idarecileri, idare yerleri ve yöntemleri bulunan ve aslında şehrin sivil silahlı kuvvetini teşkil eden Seymenler, Ankara’da, bozulmamış bir disiplin içinde yaşıyorlardı. Mustafa Kemal’in ayak bastığı günlerde sürüp giden geleneksel iç yaşantısı ve canlı halk kuvvetleriyle, Ankara’nın Orta Anadolu’da dikkati çeken bir kale şehri olduğunu belirtmeliyiz.
ANKARA CUMHURİYETİ
Milli Mücadele’nin başladığı günlerde Ankaralılar tarihlerinden gelen güçlü bir önsezi ve inançla Mustafa Kemal’i coşkuyla karşılamışlar, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında verdikleri destekle Atatürk’ün gönlünde ayrı bir yer kazanmışlardır. Bu değeri “Ankara’nın ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır” sözleriyle ifade eden Mustafa Kemal şöyle devam eder:
“Ben Ankara’yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten, Selçuki idaresinin bölünmesi üzerine Anadolu’da teşekkül eden küçük hükümetlerin isimlerini okurken bir “Ankara Cumhuriyeti”ni görmüştüm. Tarih sahifelerinin bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara’ya ilk defa geldiğim o gün de gördüm ki, aradan geçen asırlara rağmen Ankara’da hala o cumhuriyet kabiliyeti devam ediyor. Türkiye’nin hemen bütün bölgelerini gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim ki, o zaman isimleri cumhuriyet olmayan diğer yerlerin bugünkü halkı da aynı kabiliyetten asla uzak değildir... Beni, Türkiye’nin en münasip merkez Ankara olabileceğini düşünmeye sevk eden ilk vesile çok eskidir ve bilimseldir.”
Heyeti Temsiliye merkezi olarak Ankara’nın seçilmesi önemli stratejik sebeplere dayanıyordu. Merkezi konumu, Karadeniz ve Akdeniz’deki limanlarla irtibatı, demiryolu, telgraf hatları, 20. Kolordu Kumandanlığı’nın bulunması ve Ankara halkının Milli Mücadeleye candan bağlılıkları Ankara’nın merkez olarak seçilmesindeki en önemli nedenlerdi. Belirtilen bütün nedenlere rağmen, Kazım Karabekir Paşa, Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’da toplanmasına taraftar değildi. Heyet-i Temsiliye’nin değil Ankara, Sivas’ın batısına bile geçmemesi gerektiğini, heyetin uzaklaşmasının doğu illerinin teşkilatsız kalmasına yol açacağını savunuyordu. Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye’nin yalnız doğu vilayetlerinin değil, tüm Anadolu ve Rumeli’nin Kuvayi Milliye’sini temsil ettiğini belirterek, bu konuda Heyeti Temsiliye’de yapılan görüşmede şunları söylemiştir:
“Usul ve kaide şudur ki, genel durumu yönetme ve yürütme sorumluluğunu üzerine alanlar, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye, mümkün olduğu kadar yakın bulunur. Yeter ki, bu yaklaşma genel vaziyeti gözden uzak bırakacak derecede olmasın! Ankara bu şartları toplayan bir noktaydı... Herhalde cephelerle iştigal edeceğiz diye Balıkesir’e, Nazilli’ye veya Karahisar’a gitmiyorduk. Fakat cephelere ve İstanbul’a tren ile bağlı ve genel durumu idare bakımından Sivas’tan asla farkı olmayan Ankara’ya gelecektik...”
KARŞILAMA TÖRENLERİ
Mustafa Kemal 18 Aralık 1919 tarihinde Sivas’tan hareket ettiğinde, Ankara’ya gelen heyette, Mustafa Kemal, Rauf Bey (Orbay), Ahmet Rüstem, Yaver Yzb. Cevat Abbas, Mazhar Müfit (Kansu), Hakkı Behiç, İbrahim Süreyya (Yiğit), Dr. Binbaşı Refik (Saydam) ve Hüsrev (Gerede) bulunmaktaydı.
“Atatürk, Ankara’ya ilk gelişini daima anar ve bunun üzerine duygularını anlatırdı. 1919 yılının kara kışında eski bir otomobille Ankara’ya doğru yol alırken birçok zorluklarla karşılaşmış olduklarını, hatta otomobilin patlayan lastiklerinin içine çuval doldurarak yollarına devam edebildiklerini söylerdi.”
27 Aralık 1919 Cumartesi günü Mustafa Kemal Ankara’ya girdiğinde, Ali Fuat Paşa, Yahya Galip Bey ve şehrin önde gelenleri Sivas Kafilesini Gölbaşı’nda karşıladılar. Karşılama Heyeti’nde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti azası Müftü Rıfat Efendi, Binbaşı Fuat Bey, Kınacızade Şakir Bey, Aktarbaşızade Rasim Bey, Toygarzade Ahmet, Ademzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütükçüzade Ali, Hanifzade Mehmet, Bulgurzade Tevfik beyler bulunuyordu. Dikmen Bağlarının eteğinde Eskişehir mebusu Emin (Sazak) ve Ankara eşrafından Naşit Efendi ile arkadaşları bekliyorlardı.
Ankara 27 Aralık 1919’da tarihi bir gün yaşıyordu. O tarihlerde Ankara’nın nüfusu 20-22 bin civarındaydı. Köylerden atlı ve kağnılarla, civar kasaba ve şehirlerden binlerce kişi gelince sayı 30-40 bini geçmişti. Sabah saatlerinden itibaren dağlar ezan ve selam sesleriyle inliyordu. Davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı karşılamaya hazırlanmıştı. Davul zurna ekiplerinde çalanlar en iyi, en ustalardan seçilmişlerdi. Kalabalık bir Seymen alayını Ankara’da bulunan dervişler ile civar köylerden gelen Kızılbaş-Bektaşiler takip ediyordu. Seymenlerin en öndeki bayraktarın bir elinde sancak, bir elinde kılıç vardı ve boynuna Kuran-ı Kerim asmıştı. Dev gibi bir adamdı. Sancak egemenliği, kılıç savaşı ve Kur’an nizam ve kanunu temsil ediyordu. Bunların arkasında bütün esnaf ve mektepliler yürüyorlardı. Mektepliler İstasyon Caddesine, Seymen alayının bir kısmı Dikmen Bağlarına, Kızılyokuş eteklerine, diğer bir kısmı da İstasyon yoluna dizilmişlerdi. Jandarma ile yirmi kadar polis de buradaydı. Halkın bir kısmı Namazgah Tepesine, bir kısmı da İstasyon yoluna sıralanmışlardı.
ÖLMEYE GELDİK
Toplanan kalabalık halkın arasında bir dalgalanma olur. Beklenen otomobil yaklaşınca heyecan son haddine ulaşır. Davullar çok daha coşkuyla çalınır... Mustafa Kemal Paşa Kızılyokuş’ta seymenlerin önünde durdu, otomobilden indi ve onlara doğru yürüdü. Seymenlerin hepsi bir anda esas duruşa geçtiler. Bütün gözler, onun gözlerinde düğümlenmişti. Vakur ve sert bir ses:
l “Merhaba efeler!” dedi.
l “Sağ ol Paşa Hazretleri...”
l “Arkadaşlar, niye zahmet ettiniz, buraya neden geldiniz?”
l “Uğrunda ölmeye, millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik Paşam!”
l “Fikrinizde sabit misiniz?”
l “And olsun!”
l “Var olun yiğitler!”
Bu coşkulu karşılama Mustafa Kemal Paşa’yı çok duygulandırmıştı, Ali Fuat Paşa’nın:
l “Ankara’yı nasıl buldunuz Paşam?” sorusuna
l “Cidden fevkalade, tebrik ederim. Ankara hakikaten milli bir merkez haline gelmiş” demişti.
Mustafa Kemal, sonunda Vilayet binasına geçer ve o dakikadan itibaren artık Ankara’dadır. 1882 yılından itibaren yayın yavilayet gazetesi, Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişini 29 Aralık 1919 tarih ve 2209 numaralı sayısında “Müdafaa-i Hukuk Heyeti Temsiliyesi” başlığı altında heyecanla anlatır. Bu uzun yazı, olayın hikayesiyle, Namık Kemal’in “Vatan” kasidesinden ve Tevfik Fikret’ten seçilmiş bölümlerle doludur.
“Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol,
Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa, var ol!..”
Ankara Gazetesi şu satırlarla devam eder:
“Bu gündüzü yaratan güneşin ışığı Erzurum’da doğarak, Sivas’ta parlayarak milleti aydınlattı. Her yer o hakikat güneşine kalbini, ruhunu açtı. Türklük alemi baştan başa tek bir nur kitlesi kesildi...”
Mustafa Kemal 27 Aralık akşamı, yeni karargahında artık bir Ankaralıydı. O tarihten itibaren Milli Mücadelenin merkezi Ankara, kumandanı Mustafa Kemal Paşa oldu. O günün etkisi, oradaki milli ruh, milli şuur ve inanç dalga dalga tüm ülkeye yayıldı ve yurdun öz evlatlarıyla birleşerek, Türk Milleti dünyaya meydan okudu. Bu nedenle Türkiye’nin kalbi Ankara’dır!