Mustafa Özbek’e geçmiş olsun!
Ergenekon kumpasında, FETÖ’nün öncelikli hedeflerinden birisi olan eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek’in, geçen hafta önemli bir ameliyat geçirdiğini öğrendim. Kendisini hastanede ziyarete gittim. Başarılı geçen zor ameliyattan sonra hızla iyileştiğini söylediler. Henüz konuşamıyor ama eline aldığı bir yazı tahtasıyla sevenlerine selam ve sevgilerini gönderdi benim aracılığımla.
22 ay boyunca Silivri zindanında ülkemizin yüzakı olan aydınları, siyaset ve devlet adamları, gazeteci ve yazarları ve kahraman askerleriyle birlikte tutsak edilen "Türkmen Beyi" Mustafa Özbek, nice badireleri metanetle atlatmış bir vatanseverdir.
Bu hastalığını da atlatarak, iyileşeceğine ve sevenlerine kavuşacağına yürekten inanıyoruz.Tekrar geçmiş olsun derken, acil şifa dileklerimizi sunuyoruz, bu milli duruşla, ulusal çıkarlardan yana tavizsiz duruşu olan Türkmen Beyine.
En kötüyü geride bıraktık daha kötüsü önümüzde! (2)
Damat Bakan, geçen yıl ekim ayında "en kötünün geride kaldığına" dair konuşmalar yapmıştı. Bunun üzerine biz de yukarıda görüleceği üzere "En kötüyü geride bıraktık, daha kötüsü önümüzde" başlığıyla bir yazı yayınlamıştık. Geçen gün Türkiye’de açıklanan milli gelir ve büyüme rakamlarının Türkiye’yi kişi başına düşen milli gelirde dünyada 64. Sıradan 71inci sıraya düşürmesi ve kişi başına düşen milli gelir rakamının ise, son 12 yılın en kötüsü olarak 9.632 dolara düşmesi büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu sonucun birinci dereceden sorumlusu olan Damat Bakan ise, yine kameraların karşısına geçip, ikinci defa "en kötüyü geride bıraktık" deyiverdi.
Bu durumda gerçekçi olarak aynı başlıkla Damat Bakanı ve iktidarı uyarmak bir kez daha gerekli hale geldi ne yazık ki.Havuz medyası ve CNN-Türk-NTV ve benzer yandaş kanallardaki sözde ekonomi programcıları ve yorumcuları da Damat Bakana benzeyen sözleri tekrarlıyorlar. Bu tavır ve söylemler ister istemez Sünnet törenlerinde çocuklara söylenen "oldu da bitti maşallah, damat olur İnşallah" tekerlemesini hatırlatıyor insana.
Keşke iş söyledikleri kadar basit olsa ve bu ekonomik sıkıntıları kolayca aşabilmiş olsak. Ama gerçekler bunun tam tersi ne yazık ki.
Bunların bir türlü anlayamadığı ve/veya anlamak istemediği, yüzleşmekten ve özeleştiriden kaçındıkları husus şu ki; Ekonomide daha da zor günler maalesef önümüzde duruyor.
Kredi borçlarını ve hatta faizlerini ödeyemeyen firmalara takip yapılması engellense de, konkordato sayısını düşük göstermek uğruna yasal düzenlemeler yapılsa da, kamusal sermayeli bankalar başta olmak üzere light konkordato anlamına gelen yeniden yapılandırmalarla bankacılık sektörünün aktiflerinin donuklaşma tehlikesi doğsa da, Şubat soğuğunda emekli vatandaşlar soğan-patates alabilmek için "varlık kuyruklarına" sokulsa da, turbun büyüğünün heybede olduğu gerçeği değişmez, değiştirilemez.
Saygın-bağımsız ve tanınmış birçok iktisatçı, akademisyen ve uzmanın fikir birliği ettiği ve söylediği üzere uzun süreli, derin salınımlı bütün krizlerin anası sayılabilecek ve en az bir jenerasyonu (kuşağı) olumsuz etkilemesinden endişe duyulan bir sürecin henüz başındayız.
Ekonomide her şeyi spekülatif ve dış odakların saldırısına, bağlayarak, kendi yönetim, politika ve idari hatalarını kabul etmeyen ve kibirli hareket edenler de bu gerçekle 31 Mart sonrasında yeniden yüzleşmek zorunda kalacaklar.
Artık Mart 2019 Yerel seçimlerinden sonra bu batık ekonomi gemisini yüzdürmeleri çok ama çok zor görünüyor.
Hala, sabit kur rejiminin yürürlükte olduğu ve bir gecede yaşanan yüksek oranlı devalüasyonla beraber faizlerin rekor seviyelere fırlayarak bankacılık sektörünün darbe yemesiyle gelişen 1994 ve 2001 krizlerindeki gibi bir şey yaşandığını/yaşanacağını zannediyorlar.
Hâlbuki dalgalı kur rejimindeki ilk ekonomik krizdir başımıza gelen bugünkü olaylar Ocak-Eylül 2018- 9 ayda, dolar yüzde 60 değer kazanmış, Türk Lirası da değer kaybetmiştir.
Ülke ekonomisinin stagflasyondan, yani hem ağır bir durgunluk, hem de yüksek enflasyondan sonra resesyona girmesinden endişe edilirken, daha da kötüsü olan, hem ekonomide eksi büyüme, hem de yüksek enflasyonla slumpflasyon sürecine girilmiştir maalesef.
2019 yılının ilk yarısında da negatif büyüme (küçülme) olabilecek ve üzücüdür ki, ekonomik kriz derinleşerek sürecektir.
İktidarın ehliyetsiz ve liyakatsiz cemaatçi bürokratik kadrolarıyla, kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kalktığı, hukuk devletinden uzaklaşan otoriter ve siyasal İslamcı bir zihniyetle, tek sesli hale getirilen medyanın akla ziyan yayınlarıyla, ağır yolsuzluk ve haksız zenginleşme iddialarıyla, betona gömülen dolarizasyonla, ülkede tam bir yönetim ve rejim krizi de yaşanıyor bugün.
Öyle ki, Başkanlık rejimini Türk milletinin ve ekonominin yapısı kabul edememektedir. Yani bu zoraki organ naklini bünye reddetmektedir.
Türkiye’de yatırım iklimini yeniden tesis edebilecek, itibara, inandırıcılığa ve kredibiliteye sahip bir iktidar ve ekonomi yönetimi anlayışı ortada yoktur.
Yunanistan’ın 8 yılda AB’nin tam desteğine rağmen çıkamadığı ekonomik krizden, Türkiye’nin bu zihniyetle kısa sürede çıkabileceğini zannedenlerin yaklaşımları, aşırı bir iyimserlikten öteye gitmez-gidemez.