23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ortodoksluk ve dinsel jeopolitik

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

A+ A-

Gözle görülüp elle tutulmasa da dünyaya jeopolitik yön verir. Jeopolitik disiplin jeokültürel alt unsurları da bünyesinde barındırır. Din ve mezhepler jeokültürel alt unsurlar arasındadır. Fener Rum Patrikhanesi (FRP) ile Moskova Patrikhanesi (MP) arasında 11 Ekim 2018 günü açığa çıkan tarihi kriz, dinsel içerikli görünse de özü itibarı ile siyasidir. Jeopolitik izler taşımaktadır.
ARKA PLANDA SİYASET VE JEOPOLİTİK VAR!
Meselenin arka planını kavramak için Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un demecine göz atalım: “Fener Rum Patrikhanesi ABD’den gelen emirler doğrultusunda Ukrayna’da dini provokasyon düzenlenmesini desteklemiştir. Patrik Bartholomeus’un kararı sonrasında ABD’den duyulan alkışlar bu ülkenin niyet ve maksadını göstermektedir.” ABD Başkanları ve Avrupa Birliği (AB)’nin FRP için Türkiye’ye yaptığı doğrudan ve dolaylı baskılar da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Günümüzde FRP, Lozan’ın hilafına kendisini “Ekümenik (evrensel)” olarak deklare etmekte ve düzenlediği faaliyetler için verdiği ilanlarda bu sıfatı kullanmaktadır. Türkiye’nin AB sürecinde, iktidarlar maalesef bu konuya göz yummuş, AKP iktidarı ise bu sıfatı adeta kabul etmiştir.
UKRAYNA KİLİSESİ MOSKOVA’DAN KOPUYOR...
FRP, 11 Ekim 2018 günü aldığı kararla Ukrayna kilisesinin bağımsızlığını tanıdı. Oysaki Ukrayna kilisesi 1686’dan bu yana MP’ye bağlı olarak dinsel faaliyetlerini yürütüyordu. FRP, daha da ileri giderek MP’nin 1997 yılında aforoz ettiği iki dini liderin aforozunu kaldırdı.Bu gelişme üzerine Rus Ortodoks kilisesi Patrik Kiril başkanlığında Minsk şehrinde toplandı. MP, “FRP ile bütün ilişkilerin kesildiğini, son bin yıldaki en büyük bölünmenin gerçekleştiğini” açıkladı. Yaşananlar köprülerin bütünüyle atıldığını gösteriyor.Rusya, İstanbul ve Antakya’da dâhil Türkiye ve Yunanistan’daki tüm kiliselerin Ruslara yasaklandığını duyurdu. Bu kiliselere gideceklerin günah işleyeceğini ilan etti.
Rusya’nın Kırım’ı ilhak ettiği, Doğu Ukrayna’da Rus yanlısı ayrılıkçı akımların güçlendiği bir dönemde Ukrayna kilisesinin Batı ve emperyalizmin güdümündeki FRP’yi tercih etmesi, bütünüyle siyasi ve jeopolitik bir hamledir. Ukrayna, Rus yanlısı dinsel faaliyetlere sınır koyarak ülkesindeki Rusya etkinliği azaltmayı hedeflemektedir. Zaten Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, Nisan 2018’de konuyu Ukrayna parlamentosuna getirmiş ve bu yönde bir karar aldırmıştı. Poroşenko ayrıca, “Rusya saldırgan tutumu nedeniyle dünyadan dışlanıyor; şimdi de buna kilise dâhil oldu!” diyerek olayı belirgin hale getirdi.
TARİHSEL SÜREÇ
Tarihsel olarak baktığımızda, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u 1453 yılında almasından sonra III. İvan döneminde Moskova kendisini üçüncü Roma (Roma, İstanbul, Moskova) olarak görmüştür. Bu ise Rusya’ya dünyadaki tüm Ortodoksların hamisi olma sorumluluğunu yüklemiştir. Bu değerlendirme Rus elitleri içinde de taraftar toplamıştır. Ünlü Rus düşünür Dugin de kitaplarında bu konuya sık sık vurgu yapar. Çarlık Rusya’sının Osmanlı siyasetine baktığımız zaman, Çarların Ortodoksları koruma bahanesiyle Osmanlı’dan çeşitli tavizler kopardığını görürüz.
Kozmopolit bir imparatorluk olan Osmanlı, FRP’nin etkisini kendi siyasi hedefleri maksadıyla kullanmak için güçlü olduğu dönemlerde bu yapıyı korumuş ve desteklemiştir.Osmanlı’nın duraklama ve özellikle gerileme döneminde Batı ülkeleri FRP üzerinde büyük bir nüfuz elde etmiş ve Patrikhaneyi Osmanlı aleyhine kullanmıştır. Osmanlı’dan büyük dersler çıkaran ve FRP’nin emperyalizmin güdümüne girdiğini gören genç Türkiye Cumhuriyeti, bir fitne ve fesat yuvası olan FRP’yi Eyüp Kaymakamlığı’na bağlamıştır. Ama Cumhuriyet’in sorumluluğunu taşıma yeteneği olmayan kadrolar Lozan’da kabul edilen statüyü sulandırmıştır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
FRP’nin konumunu güçlendiren her girişim Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğurur. FRP güçlendikçe ekümenik iddiaları daha büyük bir taraftar toplar. FRP’yi Rusya’ya karşı kullanmak isteyen emperyalist merkezler FRP’ye verdikleri desteği daha da artırır. Rusya ve bütün Ortodoks dünyasını denetim altında tutmak isteyen güçler tıpkı Vatikan gibi, Türkiye’yi zayıf gördükleri bir anda FRP’ye de surlarla çevrili bir devlet statüsü vermek için harekete geçer. Bu koşullar altında Batı ve emperyalist merkezlerle kısa dönemli geçici çıkarlar için işbirliği yapan Türkiye, orta ve uzun vadede ciddi bir sorunla baş başa kalır. FRP’nin etkinlik ve nüfuzunu azaltmak için Türkiye Rusya ile ortak hareket etmelidir. Ancak bunu algılayabilmek jeopolitik bir vizyon gerektirir.