AKP ile HDP'nin Şeyh Said kardeşliği
Mustafa Solak yazdı
Atatürk “imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış eşit bir kütleyiz” cümlesini çağdaşlaşma, laikleşme, sanayileşme karşısındaki feodal güçlere karşı söylemişti.(1) Bunun için de feodal güçlerin saltanatın, hilafetin kaldırılması yoluyla siyasal hakimiyetine son verilmiştir. Bu kurumların getirilmesine çalışılmasını önlemek için de gericiliğin toplumsal dayanakları olan Tekke, Zaviye, Dergahlar kapatılmış, “efendi, bey, molla, hacı” gibi ünvanların kullanılması yasaklanmıştır. Köylü, ağa ve şeyhin sahip olduğu binlerce dönüm araziyi işleyen bir köle konumunda topraksız veya az topraklı bırakılmıştı. Cumhuriyet ise emeği sömürülen bu kitleye toprak dağıtarak hem emeğin özgürleşmesini sağlamış hem de üretimi artırmıştır.
Her ne kadar Cumhuriyet kurulsa ve ağa, şeyh ve halifenin başını çektiği sınıf yönetimden uzaklaştırılsa da kültürel alanda ve toplum yaşamında bu sınıfa karşı mücadele sürmekteydi. Hala padişahlık, halifelik özlemleri vardı ve Tarikat-mürit ilişkilerine dayanan çıkarları zora düşen Yaşar Nuri Öztürk’ün deyimiyle “Allah ile aldatan” dinci kesim, bu özlemleri canlı tutmaya çalışıyor ve isyanlar örgütlüyordu.
MEB’in Ocak ayında yayınladığı Ortaöğretim T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı Taslağındaki “farklı kaynak ve yaklaşımlar” ifadesiyle Cumhuriyet devrimine ve Atatürk ilkelerine yönelik karşıt fikirler de gündeme getirilebilecek. Örneğin İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluş gerekçeleri, işleyişi ve bu mahkemelere getirilen eleştirilerle(2), çok partili hayata geçiş denemeleri, Şeyh Sait İsyanı, Mustafa Kemal’e suikast girişimi ve Kubilay Olayı’nın siyasi sebep ve sonuçları, getirdikleri değişim farklı kaynak ve yaklaşımlardan alıntılarla anlatılmak suretiyle devrim uygulamaları tartışmaya açılmak isteniyor.
Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın 1 Nisan’da Diyarbakır’da katılacağı referandum mitingiyle ilgili pankartta “Her EVET Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır” yazılı.
“Şeyh Sait ve arkadaşları” söylemi sadece AKP de yok. Daha önce de 2011 yılında gerçekleştirilen Şeyh Sait anmasına HDP milletvekilleri de katılmıştı. Osman Baydemir “Şeyh Sait ve arkadaşları Kürtler’in ittifakına çok büyük önem verirlerdi” demişti. Altan Tan’da "Bunlar İslami duruş ve İslami terminoloji ile başkaldıran insanlardır” diyordu.
Şeyh Sait kimdir?
Nakşibendi tarikatı şeyhliğine kadar yükselmiştir 1925 yılında aşiretlerin de desteğini alarak Cumhuriyet yönetimine Kürt-İslam ayaklanması başlattı. İslam’a dayalı bir devleti savunmaktadır. Ağalığa, şeyhliğe dayalı padişahlık ve halifelik düzenin özlemcilerindendi. Bu yönüyle kendini solcu gösteren ve bir kısım sosyalisti de yanına çekmeyi beceren HDP’nin feodal bir lideri desteklemesi şaşırtıcı olsa da Osman Baydemir’in belirttiği gibi ayrılıkçılığın başını çekenlerden biri olması sebebiyle normaldir. Oysaki Türkiye Sosyalist hareketinin şahsiyetlerinden Hikmet Kıvılcımlı, Şeyh Sait ayaklanmasını, “feodallerin devrimci kapitalizme yönelen karşı-devrimci bir saldırısı” olarak tanımlar.(i)
Atatürk döneminin Türkiye Komünist Partisi, ayaklanmaya “Yobazlarıyla, Ağalarıyla, Şeyhleriyle, Halifeleriyle, Sultanlarıyla birlikte kahrolsun Derebeylik!”(3) der.
“Kürtlük” adına ise Kürt yurttaşlarımızın çıkarına değildir. Zira Şeyh Sait çağdaşlığın, savunulması kadın-erkek haklarının karşısında konumlanmıştır. Örneğin şunları Tevhidi Tedrisat (Eğitimin Birleştirilmesi) yasasına şöyle karşı çıkmaktaydı:
“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı. Din mektebleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde bir takım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimiz’e dil uzatmaya cesaret ediyorlar.” (ii)
Mustafa Kemal Atatürk’e de “kafir” diyor ve “cihad” çağrısı yapıyordu:
“Hidayet-i Rabbani ile Din-i Mübini Ahmediye’yi kâfir olan M. Kemal’in yed-i zulmünden (zalim elinden) tahlis etmek (kurtarmak) gazası niyetiyle Şuşara hareket edildi. Ya eyyühel ensar!
Dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin (kafirlerin) elinden kurtaralım. Bunlarla cihad farzdır. Allah yolunda cihad edin ve öldürün.”(4)
Hilafeti ise Urfa’daki Milli Aşiret Reisi Halil Bey’e gönderdiği mektupta şu sözlerle savunur:
“Şimdiki hükümet İslam Hilafetini, Saltanatı, meşihatı İslamiye’yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini ilga etmiş, Evkaf Nezaretini (Vakıflar Bakanlığı) kafirlik maarifine ilca etmiş (çevirmiş), kadınlık mesturunu (örtünme) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların yabancılarla dans yapmasını mübah kılmış, bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar inşa etmişler, Allah (celle celaluhu) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) dini olan dinimizle istihza(alay) etmekte bulunmuşlar, onların namına olarak ahkamı İslamiyeyi tahkir ve islamiyetin esaslarını değiştirmişler, erkanı (ileri gelenleri) sarsmışlar, dine karşı ve bu din erbabına karşı ilan-ı harp eylemişler.”(5)
İşte bölücülüğün ve gericiliğin üzerinde birleştiği Şeyh Sait böyle bir kişiliktir. Cumhuriyet karşıtı, kadını erkeğin yanında değersiz ve cinsel nesne gören, tiyatro, sinema gibi sanat kurumlarına, halkın değil padişahın, Halifenin egemenliğini savunan bir kişilik. Bunda ise ne Kürt’ün ne de muhafazakar insanlarımızın özgürlüğü yoktur.
(1) Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, (çev: Fatmagül Berktay), 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002, s.166-168.
(2) Ortaöğretim T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı Taslağı, s.19.
(3) Aydın Tonga, “Ha IŞİD ha şeyh Said”, http://odatv.com/ha-isid-ha-seyh-said-2310151200.html, erişim tarihi 23.10.2015
(4) Tonga, agm,
(5) http://www.furkannesli.com/ilmin-bedelini-odeyenler-sayi-29.html, erişim tarihi 10.11.2016.
(i)
(ii)