16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İşçilerin vatanı yok mu?

İşçilerin vatanı yok mu?
A+ A-

Mustafa Solak

Karl Marks ve Friedrich Engels, birlikte kaleme aldıkları “Komünist Parti Manifestosu” adlı eserde, işçi sınıfının “siyasal iktidarı ele geçirmek” için “kendini ulusal sınıf düzeyine getirmek, kendini ulus yapmak durumunda” olmasından bahsederler. İşçi sınıfı, taleplerini toplumun geri kalanının talepleri haline getirebildiği, toplumun talepleriyle birleşebildiği ölçüde, ulusu kucaklayan bir sınıf kısaca ulusal sınıf haline gelebilir.

Marks ve Engels için, kendi sınıfsal çıkarını toplumsal çıkar haline getiren işçi sınıfı “ulusaldır.” Şişe Cam’da, Yatağan’da “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Atatürk’ün mirası” diyerek fabrikalarına sahip çıkan işçi sınıfı, hem sınıfsal görevini yerine getirmekte hem de Cumhuriyet’e sahip çıkarak Cumhuriyet Hareketi ile birleşmektedir. Aynı kaygılar içindeki bu iki kesimin birlikteliğinin büyütülmesi esastır.

Cumhuriyet ve bağımsızlık kaygısıyla toplanan kitlenin emek eksenli hareket ile birleştirilmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu iki hareket hem iktidara gelmek hem de siyasetleri gereği birbirine mecburdur.

İşçi, emeğini ücret karşılığı satan çalışanları ifade eder. “Ücret” kavramı başkasının yanında bağımlı çalışmayı belirtir. Hal böyle olunca başkasına bağımlı, ücretli çalışan yani işçi sınıfı, toplumun % 70’inden fazlasını kapsar. İşçi sınıfına bedensel emeğini yoğun şekilde kullanan “mavi yakalı” emekçiler yanında, ücret karşılığı çalışan, doktor, mühendis, mimar, öğretmen, bankacı, sigortacı gibi zihinsel emeğini yoğunlukla kullanan “beyaz yakalı” kesim de dahildir.

Emekçinin özelleştirmelere karşı verdiği mücadele aynı zamanda vatanın ekonomik değerlerinin savunulmasıdır. Fabrikalarının, işyerlerinin kapatılmasına karşı mücadele işçinin emeğine sahip çıkmasının yanında çayı, pancarı, tütünü yetiştiren köylünün, işlenmiş ürünü satan esnafın haklarını da savunmaktır. Emekçi sınıf bu sebeple kendisiyle birlikte üretimi ve diğer üreticileri de savunmuş olur. Böylece işçi sınıfı aynı zamanda vatanı da savunmaktadır.

VATAN SADECE TOPRAK PARÇASI DEĞİLDİR

Vatan, sadece toprak parçası değildir. Geçmişten günümüze bir milletin yarattığı üretim araçları, ürünün yetiştiği toprak da ekonomik olarak vatanı tamamlayan kısımlardır. Böyle olunca milletin alınteri fabrikaları, tesisleri, verimli araziler de vatanı tanımlar ve işte işçi sınıfı bu vatan içinde üretim yapar ve yaşar. Bu bakımdan işçi sınıfının vatansever olmasından doğal bir hal yoktur. Marks, “işçilerin vatanı yoktur” derken vatansızlıklarını değil emeklerini satma mecburiyetlerini belirtir. Bu sebeple emekçinin sınıf mücadelesi, ulusal devleti savunma mevzisindedir. Bu mevzinin Cumhuriyet Hareketi ile birlikte savunulması hem sınıf görevi hem de vatanseverliktir.

SSCB’de ulusun talepleriyle birleşen işçi sınıfı, çarlığa ve emperyalizme karşı verdiği mücadele ile ulusal sınıf haline gelerek iktidarı alabilmiştir. Sovyet emekçileri, Nazilerin Sovyetlere saldırısı sırasında vatan savunmasından geri durmayarak bu konumunu pekiştirmiştir. Irak’ta ise ABD işgalini destekleyen işçi sınıfının kimi örgütleri, kendi ulusundan ayrı düştüğü için bugün adı bile duyulmamaktadır.

HALK HAREKETİ

Bugün Suriye’de artık “kör gözüm parmağına” deyişini hatırlatırcasına saflar netleşmiş ABD askeri YPG ile sınırlarımızda bize karşı birlikte silah doğrultmaktadır. Dünya en ufak bir askeri harekete karşı duyarlı hale gelmiş ve 3. Dünya Savaşı senaryoları konuşulmaya başlanmıştır. Böylesi bir atmosfer içinde Referandumda milyonlarca mühürsüz oyun verdiği haklı kızgınlıkla insanlarımız hükümete daha tepkili hale gelmiştir. Bu durum, halk hareketinin emperyalizm tarafından yönlendirilmesine daha rahat olanak yaratmaktadır.

MİLLETİ KUCAKLAMAK

“Hükümeti kim yıkarsa yanındayım” söylemi isteyerek veya istemeden ülkemiz çıkarlarına daha aykırı, emperyalizme bağlı hükümetin oluşturulmasına hizmet eder. “Daha kötüsü gelemez ki!” diyenler aldanır. Zira, emperyalizm daha kullanışlısını bulduğu için harekete geçer. Hele bunu, aydınlanma, çağdaşlaşma gibi “sol” kelimelerle süslemek yanıltıcıdır. İştirakçi Hilmi de “sol” söylemle yola çıkmıştır ama emperyalizmden medet umduğundan işbirlikçi konuma sürüklenmiştir.

Bu duruma karşı işçi sınıfı, milleti kucaklayan en milli ve en geniş sınıf olarak bağımsızlık, özgürlük, kamuculuk, laiklik, emek diyen örgüt ve aydınları devrimci bir program etrafında biraraya getirmelidir. Bu da içinde bulunduğumuz parti, sendika, dernek, oda gibi kurumları kibirden uzaklaştırıp güçbirliğine yöneltmekle olur.

Son Dakika Haberleri