27 Aralık 2024 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rusya’nın planı gerçekçi değil

Rusya’nın planı gerçekçi değil
A+ A-
MUSTAFA İLKER YÜCEL

1) Aydınlık’ta üç gündür "Rusya’nın Ortadoğu Planı"nı tartışıyoruz. Planın, ABD’nin Arap ve İslam coğrafyasına en önemli müdahale aracı olan Vahhabiliği etkisizleştirmeye odaklı olduğu görülüyor. Avrasya ülkelerinin manevî düzlemde de ittifak yapması gerektiğini belirten planla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Sayın Mehmet Perinçek’in hem "hazırlanmakta olduğunu" bildirdiği hem de "henüz tamamlanmadığı için, müdahalelere ve düzeltmelere açık olduğunu" vurguladığı plan, içindeki cazip söylemlere rağmen bana gerçekçi görünmedi. Çünkü plan önce Türkiye’nin Anayasal sistemiyle çatışan bir temel üzerine oturtuluyor.
Daha açık ifadeyle, plan İslam dini üzerindeki ayrışmaları yani Şiiliği ve Sünniliği, Ortodoks Rusya ile aynı çatı altında birleştirerek Vahhabiliği pasifize etmeyi amaçlarken Türkiye’deki Anayasal sistemin kurduğu devletin "laik" karakterini göz ardı ediyor.
Plan, Recep Tayyip Erdoğan’ın bir gün iktidardan gideceğini ve Türkiye’de laiklik ilkesinin tekrar güç kazanacağını görmüyor. Laiklik ilkesinin güçlendiği bir Türkiye’nin Dış politikasını Sufilik, Mevlevilik, Bektaşilik gibi dini temeller üzerine oturt(a)mayacağını dikkate almıyor.
Atlantiizm denen blokun bu planda öngörüldüğü kadar çabuk ve kolay şekilde tasfiye edilemeyeceğini düşünüyorum.
Keza bu planın ona destek verecek ülkelere Atlantizm içindekilerden daha özgür bir hareket sahası sağlayacağına ilişkin sözlerin karşılıksız birer vaatten ibaret olduğunu belirtmek isterim. Bunu söylerken NATO içindeki ülkelerle -bir tarihte var olan- Varşova Paktı üyesi ülkelerin "patron devlet"ten ne kadar bağımsız olabildiklerini anımsıyorum.
Belki bu planın en önemli tarafı, bir ülkenin kendi dış politikasının aracı olarak "din" kurumunu kullanmaya kalkmasıdır. Dini temel alan savaşlar, insanlık tarihinin yüz karasıdır. Rusya’nın din temelli bloklaşma planları yapması o nedenle kabul edilemeyecek bir durumdur.
Son olarak söyleyeyim:
Planın "DEAŞ’ı Rusyanın mağlup ettiği" iddiasının bildiğim gerçeklerle uyuşmadığını, belirtmek isterim.

2)Son dönemde KKTC’nin egemenlik hakkının kararlılıkla savunulacağı ve müzakerelerle zaman kaybedilmeyeceği yönünde sık sık açıklamalar yapılıyor. KKTC ve Doğu Akdeniz ‘deki gelişmeleri izlediğinizde yeni bir rota belirlendi diyebilir miyiz?
Diyebiliriz.
Nitekim KKTC’de Ersin Tatar’ın Başbakan olduğu tarihten itibaren hükümetin söylemlerinin değiştiğini ve dediğiniz gibi "KKTC’nin Egemenlik hakkının, kararlılıkla savunulmaya başlandığını" ben de düşünüyorum. Bunu düşünürken, 2000’li yılların başlarında AKP iktidarının uyguladığı Kıbrıs politikasını da anımsamadan edemiyorum:
O tarihte Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan idi. Annan Kıbrıs’taki iki cemaati tek çatı altında toplamayı öngören bir plan hazırlamıştı. Türkiye’de iktidara yeni gelmiş olan AKP de hem bu planın Türkler tarafından kabulünü hem de KKTC’yi yönetenlerin Rumlara karşı daha yumuşak bir politika uygulamasını istiyor, buna karşı çıkan son milli kahramanımız Rauf Denktaş’ı da olabildiğince karalıyordu.
Neyse ki Rumlar Annan planını reddettiler. Dış baskılar sonucu Kıbrıs sorununun çözümü için Türklerle Rumlar tekrar bir masaya oturup görüşmeye başladılar.
Böylece iki tarafın da hem politikaları hem de liderlerinin meşrebi ortaya çıktı.
Rumların oradaki Türkleri "azınlık" statüsüne razı etme konusundaki temel bakışlarının hiç değişmediğini böylece gördük.
Hazin olan şu ki Türkleri temsilen masaya oturan bir numaralı isimler "egemen eşitlik" temelli Denktaş politikasını Rumlar kadar dirençle savunamadılar. Özellikle Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı buna örnektir.
Şimdi şansımız Ersin Tatar’ın Başbakanlığa gelmiş olması ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin nihayet Denktaş’ın politikalarını -temelde- benimsemiş olmasıdır.

3)İyi Parti sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu "CHP’nin HDP’ye doğru adımlarını görüyoruz, biz bu konuda endişeliyiz. CHP’nin SHP’leşme tehlikesini tereddütle izliyoruz" dedi. Bu tartışma derinleşir mi sizce?
Sayın Yavuz Ağıralioğlu’nun aktardığınız sözlerini nerede neden söylediğini bana gelen gazetelerde görmedim. Sorunuz üzerine Google’da aradım bulamadım. Söylemişse bir gerekçesi vardır ama CHP’nin SHP’leşmesi ne gibi tehlikeler içerir, doğrusu tahmin etmekte zorlanıyorum.
Ağıralioğlu daha net olarak maksadını ifade ederse düşündüklerimi o zaman paylaşabilirim.

Son Dakika Haberleri