Sandık yoluyla değil polis zoruyla!
Büyükçekmece’de iktidar, devletin gücünü kullanarak, bin 500 polisi evlerin kapısına gönderip, ev halkına eşlerinin ve/veya 18 yaşını bitirmiş çocuklarının evde olup olmadığını soruyor. İşte veya okulda cevabını alınca da, "bu adreste ikamet etmiyor, bulunamadı" gibi ifadeler yer alan tutanaklar düzenleyerek seçimin iptali için gerekçe/delil üretiyorlarmış.
Bu iddialar, hem medyada hem de muhalefet sözcülerinin açıklamalarıyla tüm kamuoyunu meşgul ediyor maalesef.
Polis marifetiyle, sözde delil ve tespit tutanağının tanzimi iddiaları, tam bir demokrasi ayıbıdır. AKP iktidarı, sandık yoluyla alamadığı yerel seçimleri polis zoruyla mı almaya çalışıyor acaba?
Hâlbuki bu tür nafile çabalar, iktidarı hem milletin hem de demokrasi ile yönetilen dış dünyanın nezdinde son derece güç duruma düşürecek, yıpratacak işlerdir.
Dünya alem, yerel seçimleri yitiren AKP’nin bunu hazmedemediğini, oyunbozanlık yapmaya tabiri caizse çamura yatmaya çalıştığını düşünür.
Demokrasiye de, seçim güvenliği ve adaletine ne de ağır bir şaibe bulaştırır.
Seçim sonuçlarının demokratik bir olgunlukla ve basiretle kabul edilmesi, demokratik teamüllere uygun olur, sosyal barışa da büyük katkı sağlar.
Gerçeği kabul edin artık, "aşkınız İstanbul", sizi reddediyor. Belalı aşıklar gibi işi zora dökerek, maraza çıkarmanın ve mızıkçılık yapmanın alemi yok. Böyle bir tavır millette "mağdur edilene" sahip çıkma duygusunu kuvvetlendirir ve arttırır.
Seçimlere polis zoruyla müdahale görüntüleri, her gün üst üste ekonomi paketleri açıklayarak dört gözle gelmesini umduğunuz yabancı sermaye ve yatırımcıları da tedirgin eder. Hukuk devletinden uzaklaşan otoriter bir polis devleti görüntüsüne neden olur ki, bu hem ekonomiye, hem demokrasiye büyük zarar verir.
En iyisi ekonomi yönetimini ‘paketlemek’ galiba (2)
Ekonomide hiçbir inandırıcılığı kalmamış olan bir takım paketlerin 6 ayda bir açıklanmasının da hiçbir anlamı olmaz bu koşullarda.
Kaldı ki, ekonomiyi bugünkü ağır borç-yüksek enflasyon, görülmemiş işsizlik ve çift haneli faizlerle büyük bir çıkmaza sürükleyen, ekonomi yönetimi ve iktidarın, şimdi paket üstüne paket açıklayarak, "ekonomiyi tek başına düze" çıkaracağını ummak aşırı iyimserlik olur. Bu "yangını çıkartana itfaiyeci rolünün" verilmesine benzer.
O nedenle yapılacak iş, iç ve dış ekonomi çevrelerinin ve en önemlisi milletin çoğunluğunun güven ve saygı duyabileceği, inanıp-güveneceği, ehliyet ve liyakat sahibi, yeni bir icraat ve yönetim anlayışının gecikmeksizin tesis edilebilmesidir.
Para basılarak, popülizm yapılarak, yolsuzluk, haksız iktisap ve haksız zenginleşme iddialarına kayıtsız kalınarak, mali aflarla ülkeyi kara para cennetine çevirerek, ahbap-çavuş kapitalizmine tam gaz devam etmek suretiyle, 17 senedir yapılmayan ve yapılamayanları şimdi yapacağız diyerek itibar ve güven sağlanması hiç de kolay değildir.
Çünkü, sorun toplam kredibilite sorunudur. Demokrasiye de, ekonomiye de itibar ve güven kazandırmak lafla değil, icraatla olur. Önerimiz açıktır. Ekonomi yönetimi ve bakanlar kurulunda acil değişiklik yapılmalıdır.
Eş-dost-akraba ve partizan olmayan, deneyimli-ehliyet ve liyakat sahibi, itibarlı isimlerden, yeni bir milli mutabakat kabinesi oluşturulmalıdır.
Demokratik-laik-hukuk devletinin tüm değerlerine, sözde değil, özde saygı ve uyum gösterilmelidir.
Dış politikada "tavşana tut-tazıya kaç" kurnazlığı ile çelişkili tutumlardan kaçınılmalıdır. Bağımsız ve milli bir duruşla-ulusal çıkarlardan yana kararlı politikalar izlenmelidir.
AA ajansı örneğinde olduğu gibi, medyayı tek seslileştirmekten, yargıyı siyasallaştırmaya ve bürokrasiyi cemaatleştirmeye çalışmaktan vazgeçilmelidir.
Bir yandan milli irade lafını ağızlarından düşürmeyerek, diğer yandan ise, milli iradeyi sakatlayacak tavır ve oldu-bittilerden kaçınılmalıdır.
Aksi takdirde, isterseniz her ay bir ekonomik reform paketi açıklayın, ne siyasi ne de ekonomik istikrarı sağlamak kolay değildir.
Son söz; ya geniş tabanlı Milli Mutabakat kabinesi ya da giderek bozulan siyasi ve ekonomik koşullarda kaçınılmaz hale gelecek olan erken seçim!