23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Son sözü kim söyleyecek?

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Sovyetler Birliği 8 Aralık 1991 günü Minsk yakınlarındaki Belovej ormanında özel bir konutta toplanan Rusya Federasyonu, Belarus ve Ukrayna Cumhuriyeti temsilcilerinin imzaladığı bir antlaşmayla sona erdi. 1922’de yine bu üç devletin ve Transkafkasya Federasyonu’nun (Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan) temsilcileri SSCB’nin kuruluş antlaşmasını imzalamışlardı.
Vladimir Putin’in yıllar sonra, “Yirminci yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” dediği olay böyle başladı ve 250 milyon insanın yaşadığı imparatorluk dağıldı.
Dağılma sürecinde iki önemli sorun vardı: NATO’nun sınırları ve eski SSCB’nin farklı bölgelerine dağılmış nükleer silahlar.
İkincisini kolayca çözdüler. Belovej Antlaşması’ndan 13 gün sonra Alma-Ata’da toplanan Belarus, Kazakistan ve Ukrayna temsilcileri kendi topraklarındaki nükleer silahları Rusya Federasyonu’na nakletmeye karar verdiler ve bunu bir bildirgeyle açıkladılar.
Birinci sorun ise çözülmedi, her geçen yıl biraz daha büyüdü. Dağılma sürecinde, Helmut Kohl ve Ronald Reagan iki Almanya’nın birleşmesinden sonra NATO sınırlarının değişmeyeceği konusunda Gorbaçev’e güvence verdiler. Yıllar sonra Gorbaçev bu güvenceyi uluslararası bir antlaşmaya bağlamadığı için pişman olduğunu söyleyecekti.
Varşova Paktı Temmuz 1991’de dağılmıştı. NATO’yu Almanya’nın sınırlarında durduracak hiçbir kuvvet yoktu. Belki de Ruslar, Varşova askeri örgütü dağılınca NATO’nun da dağılacağını, en azından ticari ve kültürel bir şeye dönüşeceğini sandılar. Fakat öyle olmadı. NATO, sıçramalarla, 1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’yı; 2004’te Bulgaristan, üç Baltık ülkesi ve Romanya’yı kapsayarak Rusya’yı sıkıştırdı; Gürcistan ve Ukrayna’yı zorlamaya, Karadeniz’e sarkmaya başladı.
Rusya bu kuşatmaya üstün teknolojik altyapısı sayesinde silahlanarak karşılık verdi. Medvedev 2011’de Kaliningrad füze üssünü törenle yeniden hizmete açtı. Putin’in 2014’te Avustralya’da yapılan G-20 zirvesine dört savaş gemisiyle gitmesi batı kamuoyunda “şaşkınlık yarattı”. Amerikalıların Irak’ta denedikleri MOAB imha silahına karşı, 44 ton TNT gücünde termodinamik FOAB bombasını üreten Ruslar, Hazar Denizi’ndeki gemilerden ateşledikleri 26 füzeyi 1500 kilometre uçurarak, atış poligonuna dönen Batı Asya’daki IŞİD hedeflerini isabetle vurdular; süpersonik (sesten hızlı) füzeler, İHA’lar geliştirmeye başladılar.
ABD’nin geçen cumartesi günü (2 Şubat) 1987’de ABD ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan, Avrupa’ya kısa ve orta menzilli füze konuşlandırılmasını yasaklayan INF anlaşmasını, Rusların “Novator 9M729” füzesini gerekçe göstererek askıya alması ve 6 ay içinde anlaşmadan çıkacağını ilan etmesi silahlanma yarışını bir üst evreye taşıdı. Rusya anında antlaşmayı askıya aldığını ve gelişmiş füzeler üretmeye devam edeceğini ilan etti. Bu hamleyle ABD muhtemelen Rusya’yı savunma harcamalarının sınırına doğru iterek jeostratejik tavizler koparmayı tasarlıyor.
Polonya Dışişleri Bakanı, geçen Cuma günü, “ABD ordularının ve Amerikan nükleer başlıklı füzelerinin Avrupa’ya konuşlandırılması Avrupa’nın çıkarınadır” dedi. Alman Dışişleri Bakanı ise ABD’nin bu hamlesinin Avrupa güvenliğini tehlikeye soktuğunu söyledi. Avusturya Dışişleri Bakanı, “Orta menzilli füzelerin 30 yıl aradan sonra yeniden konuşlandırılması, Avrupa’daki nükleer tehdidi hissedilir derecede artırır” dedi. Böylece ABD, Avrupa’yı bir kez daha bölmüş oldu.
En doğru sözü İran Dışişleri Bakanı söyledi: “ABD’yle varılan hiçbir anlaşma imzalanmaya değmez.”
ABD ve Rus halklarını hedef alan karşılıklı nükleer çatışma düşünülemez. İleride belki büyük bölgesel savaşları kontrol etmek için taktik nükleer silah kullanırlar. Soğuk Savaş dönemine kıyasla çok daha kuralsız, denetimsiz ve tehlikeli olan silahlanma yarışı, bütün dünyada “dolaylı savaş” taktiklerini, vekâlet savaşlarını, mikro milliyet ve din çatışmalarını, her türlü terörizmi artıracak, zayıf ulus-devletlerin çözülme sürecini hızlandıracaktır. Son sözü kim söyleyecek? Ya gezegeni insanlarıyla birlikte mahveden silahlar ya da emperyalizme ve kapitalizme karşı ayaklanan dünya milletleri ve halkları! Ya kaos ve ölüm ya da yeni bir dünya düzeni!

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019