Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları
Haklı olan mı kazanır yoksa güçlü olan mı? Uluslararası ilişkileri referans alırsak kim, ne kadar haklı olursa olsun genelde güçlüler kazanıyor. Amerika’da oturan bir asker Afganistan’da, Pakistan’da, Yemen’de “terörist olduğunu” iddia ettiği kişilerin tepesine bomba yağdırıyor ve bu esnada onlarca başka insan da ölüyor. Bu ne iştir diye sorduğunuzda “terörle mücadele” deyip geçiyorlar. Ama kahraman Mehmetçik Afrin’de teröristlere karşı operasyona başlayınca dört bir yandan feryat yükseliyor: Siviller öldürülüyor!
Yani güçlüler kendi kurallarını tüm mazlum dünyaya dayatıyorlar. PKK-PYD-YPG’li terörsistlere kol kanat geren Batı âlemi, terörist bombalarıyla hayatını kaybeden yurttaşlarımızıysa görmek bile istemiyorlar.
Ancak mesele bu haliyle yeni değil. ASALA isimli terör örgütü de geçmişte Türk diplomatlarını öldürürken aynı Batı dünyası Ermeni teröristleri koruyup kollamakla meşguldü. Onlarca Türk diplomatı şehit eden ASALA teröristlerinin eylemleri görmezden gelindiği gibi yüzyılın büyük yalanı olan “sözde Ermeni Soykırımı” iddiaları da ASALA üzerinden bir propaganda malzemesi olarak kullanılıyordu. İşte bugünlerde hiç gündemden düşmeyen ve Batılı ülkelerin meclislerinde el kaldırıp indirme yöntemiyle tanıdıklarını söyledikleri “Ermeni Soykırımı” yalanları masum Türk diplomatların akan temiz kanlarının üstüne yazıldı. Ermeni teröristler hem diplomatlarımızı öldürdüler hem de tüm dünyaya “Ermeni Soykırımı” yalanını yaydılar. ASALA kısa sürede yok edildi ama soykırım iddiaları Türkiye’ye karşı bir silah olarak hâlâ kullanılıyor.
Her yıl 24 Nisan öncesinde Amerikan Başkanı ne diyecek türünden tartışmalar yaşanıyor. Ve Türkiye’yle sorun yaşayan her devlet bir şekilde Ermeni iddialarını meclislerinde oylamaya sunuyorlar.
Peki ama tamamen haklı olduğumuz bir konuda neden bir türlü yol alınamıyor? Neden durmadan bu konu gündeme geliyor ve neden dünya kamuoyları işin esasını öğrenemiyor?
Bu soruların en kestirme cevabı: “Güçsüzlük!
Maalesef Türk hükümetleri, caydırıcılık hissi yaratmıyor Batı dünyasında. Çünkü biliyorlar ki Ermeni iddialarını kabul etmenin hiçbir bedeli yok! Zira bugüne kadar 20’den fazla ülke meclisinde bu iddialar oylandı ve Türkiye bu ülkelere hiçbir bedel ödetemedi. En fazla birkaç gün “bağırıp çağrıldı” ve sonra mesele unutturuldu. Hatta ticari olarak olumsuz etkilenmek bir yana anılan ülkelerle ticari ilişkiler de artarak devam etti.
Oysa tam tersi olması gerekir. Herhangi bir parlamento, bu büyük yalanı gündemine aldığında bunun bir bedelinin olacağını bilmelidir. Ancak hemen her konuda olduğu gibi bu milli konuda da sistematik bir yaklaşım ortaya konmuyor. Dünya kamuoylarını doğru bilgilendirmeyi hedefleyen çalışmalar yeterince yapılmıyor. Üstelik Perinçek-İsviçre Davası’nda AİHM’nin verdiği olağanüstü karara rağmen! Türkiye için “zafer” anlamına gelen bu tarihi karardan sonra Batı parlamentolarının herhangi bir oylamayı akıllarından bile geçirmemesi gerekir ama görünen o ki Türk hükümetleri bu büyük zaferin anlamını da kavrayamıyor.
Gelinen noktada, Türk hükümetlerinin, AİHM kararlarını bıkmadan, usanmadan dünya gündemine taşıması, başka “sözde soykırım iddialarını” beklemeden tüm dünyaya “tarihsel ve hukuksal gerçekleri” taşımaları bir görevdir. Bu konuda Perinçek-İsviçre Davası adeta bir kutup yıldızı gibi parlamaktadır.