Tamara de Lempicka
Ressamlığının ötesinde sen ne güzel, ne aliyyülâlâ kadınmışsın... Doya doya yaşamışsın hayatı... Anlatmalıyım seni okurlarıma!
16 Mayıs 1898’de, Varşova’da, zengin bir Polonyalı anne ve Rus, tüccar bir babanın kızı olarak dünyaya gelmişsin. Dokuz yaşındayken büyükannenle birlikte İtalya ve Fransa’ya gitmiş ve daha o yaşta Rönesans ustalarının resimleriyle tanışmışsın.
Anne ve baban sen küçük yaştayken boşanmış. 1913 yılında, annen ikinci evliliğini yapınca, sen de bir partide tanıştığın Rus avukat Tadeusz Lempicki ile evlenmişsin. 1917 yılında Rus Devrimi nedeniyle Paris’e taşınmış, ekonomik sıkıntılarla boğuşmuş ama asla pes etmemiş, tüm sıkıntılarına rağmen ünlü ressamlardan resim dersleri almışsın. Bir yıl sonra da, her yaşta resimlerinin modeli olacak kızın Kizette de Lempicka dünyaya gelmiş. 1925 yılında Milan’da ilk sergini açmış ve ardından yaptığın portrelerle yüksek sosyetede tanınır hale gelmişsin.
Paris’te Pablo Picasso, Jean Cocteau, Andre Gide gibi sanatçıların yanı sıra lezbiyen ve biseksüel yazar ve sanatçılarla da arkadaş olmuşsun. Güzelliğin, verdiğin çılgın partiler ile dikkat çeken bir kişilik haline gelmişsin. Hem kadın, hem de erkeklerle yaşadığın aşk ilişkileriyle de dillere destan olmuşsun. Kocan bu skandallar karşısında seni terk etmiş ve 1928 yılında boşanmışsınız. Bohem hayatın nedeniyle, kızın Kizette’yi büyükannesi büyütmüş. Bu ihmalkârlığın seni kızının resimlerini yapmaya itmiş ve böyle rahatlatmışsın anne ruhunu.
1929 yılında bir sergi için ABD’ye gitmiş ve çok para kazanmışsın. Fakat ne yazık ki ekonomik krizde kazandığın tüm paranı kaybetmişsin. Buna rağmen yılmamışsın ve tabloların müzelerin koleksiyonlarında tekrar yerini almış. 1933 yılında bohem hayattan sıkılmış, aristokrat bir yaşam süreceğin Baron Kuffner ile evlenip Beverly Hills’e taşınmışsınız. Komşun ünlü Hollywood yönetmeni King Vidor sayesinde de Hollywood artistlerinin gözde ressamı haline gelmişsin. 1962 yılında kocan kalp krizinden ölünce, kızınla birlikte yaşamaya başlamışsın.
Sen Art Deco akımının ressamıymışsın. 1950’lerden sonra, resimlerinin modası geçince, değişik üsluplar denemene, hatta soyut resimler yapmana rağmen resimlerin ilgi görmemiş. Bu yüzden 1962 yılından sonra bir daha sergi açmamışsın, ta ki 1970’lere kadar. Bu yılda açtığın retrospektif sergi ile sana olan ilgi birden yeniden canlanıvermiş.
Metalik renkler ve köşeli formlar gibi karakteristik özellikler taşıyan portrelerinde, rahat hareket eden, ince ve zarif hatlara sahip kadın ve erkekleri resmetmişsin. Boya kullanımındaki yetkinliğin resimlerine adeta yeni bir boyut katmış. Resimlerinde bilindik şekilleri abartarak modern yaşam içinde, keskin hatlarla yansıtmışsın.
1978 yılında Meksika’ya, Cuernavaca kasabasına taşınmış ve iki yıl sonra uykunda kalp krizi geçirerek, seksen iki yaşında hayata veda etmişsin. Seni yakıp küllerini Popocatepetl volkanına saçmışlar.
Haydi, ışıklar yoldaşın olsun Lempicka, rastgele!