Venezuela: Kıtlıkla sınanan devrim
Özgür Uyanık yazdı
Comandante Chávez 1998 seçimlerinden zaferle çıktığında Venezuela neoliberalizmin yıkıcı sonuçlarını yaşıyordu. Chávez, diğer adayların aksine yeni bir alternatif yaratacağı sözüyle ortaya çıkmıştı. Sosyalizm kelimesinin yerine, Sovyet deneyinin olumsuz çağrışımlarından kurtarmak için “21. yy Sosyalizmi” kavramını kullandı. Bundan da öte onun sosyalizm anlayışı, kârı değil insanı merkez alan bir ekonomi yanlısıydı; çoğulcu ve kültürel olarak tüketim karşıtıydı. Gerçek bir demokrasi, halkın köklü biçimde sosyalizmin inşasına katılmasıyla mümkündü. Halkın tüm alanlarda katılımı, bireyin güven kazanması ve insani açıdan gelişimi için de önemliydi. Bu yüzden belediye, köylü, emekçi ve öğrenci konseylerini yaratıp, bu temel örgütlere Venezuela anayasasında güçlü biçimde yer verdi. İşte Bolivarcı Devrimin tarihi başarılardan biri bu anayasaydı. Neoliberalizme, büyük toprak sahipliğine, milli petrolün özel şirketlere verilmesine karşı; yabancı şirketlerin Venezuela sularını yağmalamasına karşı balıkçıların ve kooperatiflerin yararına; eğitimin ve sağlığın özelleştirilmesine karşı ücretsiz hizmeti savunan bir anayasa. Anayasa kanunlarla desteklendiğinde Venezuela egemenleri gerçek tehdidi hissedince, Chávez’i devirmek için askeri darbeden petrol kuyularını sabote etmeye kadar her yolu denedi. On bir seçim de dahil Comandante’yi yenemediler.
Uluslararası koşulları göz önüne almaksızın Bolivarcı Devrimi anlamak mümkün değildir. Venezuela Devrimi, 20. Yüzyılın bitiminde hiçbir uluslararası desteği olmadan patlak vermişti. Chávez yalıtılmış bir devrimin ileriye gidemeyeceğini gördüğünden, Latin Amerika’da bir entegrasyon süreci başlattı. Atıl durumdaki OPEC’i harekete geçirdi. Hindistan, Çin, Rusya ve İran’la yakın ittifaklar kurdu. ABD’nin Serbest Ticaret Anlaşmasına karşı cephe kurarak, Güney Amerika Ortak Pazarı MERCOSUR’un yolunu açtı. Bolivarcı İttifak ALBA’yı kurarak, bölgedeki sosyalist yönetimlerin dayanışmasını sağladı. Bu sayede Küba on binlerce doktor ve eğitimciyle tüm kıtaya hizmet götürdü. Latin Amerika’nın en büyük devletler örgütü CELAC’ın kurulmasına öncülük etti. İlk kez Amerikan kıtasında, ABD’nin içinde yer almadığı bir teşkilat doğdu. Tüm Latin Amerika’ya yayın yapan sosyalist bir televizyonu, TELESUR’u yarattı.
Allende’ye yapılan 40 yıl sonra Venezuela’da tekrar ediyor
Chávez’in devraldığı ve miras bıraktığı Latin Amerika arasındaki büyük farkı kimse reddedemez. Aramızdan ayrılışı da bu nedenle büyük bir boşluk doğurdu. Onun yokluğundan yararlanan sağ cephe, tüm kıtada saldırıya geçti ama şiddetin merkezi yine Venezuela’ydı. Chávez’e sadık başkan Nicolas Maduro ülkesine karşı başlatılan büyük bir ekonomik savaşı göğüslemek zorunda kaldı. Özellikle gıda ve zorunlu tüketim malzemelerinde yaratılan suni kıtlık halkın yaşamını çekilmez kıldı. Yaşananlar, 1973’te Şili’nin sosyalist devlet başkanı Salvador Allende yönetimine karşı yapılanların aynısıydı.
Allende’nin seçim zaferi sonrası bankaların içi boşaltıldı, dolar karaborsada dolaşmaya başladı, patronlar üretimi durdurdu, dışarıdan hammadde alımı kesildi. Dışarıdan yatırımın ve içeride üretimin birden kesilmesi finans alanında sıkışmaya yol açtı. Allende, emekçilerin alım gücünü düşürmemek için, dolaşımdaki parayı artırmaktan başka çare bulamadı. Bu kaçınılmaz olarak enflasyonist baskıya yol açtı. Aynı anda ABD hükümeti Şili’ye önemli miktarda gıda satışını durdurdu. Piyasada yeterli tüketim malzemesinin olmaması karaborsayı güçlendirdi. Allende’ye karşı savaşın merkezinde bu suni kıtlık vardı. Sokak eylemleri, grevler ve protestolarla Allende yönetimi halk desteğinden yoksunmuşçasına bir görüntü yaratıldı.
Bugün Venezuela’da halk süt, kahve, şeker, yağ, mısır unu, ekmek, pirinç, nohut, fasulye, tuvalet kâğıdı, çocuk bezi, deterjan almak için uzun kuyruklar oluşturuyor. Elde edilemeyen birçok ürün el altından satılıyor. Aynen Allende’ye karşı 1972’de yapılan kampanya gibi. Fakat bir farkla; kıtlığa rağmen ithalat ve üretimde bir düşme yok. Örneğin, pazarın %50’sini elinde tutan gıda üreticisi Polar’ın yaptığı açıklamaya göre, şirket 2012’den beri üretimini %50 artırmış durumda. Diğer temizlik malzemesi üreticilerinin açıklamalarına göre de ürün arzında %56 artış var.
Temel tüketim ürünlerinde, 2007 Anayasa Reformu sırasında da benzer bir suni kıtlık yaratılmıştı. 2003’te petrol kuyularının sabote edildiği zaman da, %16 düzeyinde tüketim mallarında arz eksiği ortaya çıkarılmıştı. Üstelik 2007 yılında da ithalat, 2006’ya göre %40 artmıştı. 2012’de, Comandante Chávez’in sağlık durumu açıklandığı andan itibaren, temel tüketim mallarının piyasaya arzında %30 düşme yaşandı. 2014’te bu oran %244’e çıktı. Rakamlar açıklanmadı ama 2015’te %315 arz eksikliği muhtemeldir.
Sağ cephe 2007’deki kıtlık durumunda Chávez’e karşı tek zaferini elde etmişti. Referandumu %1 farkla kazanıp, anayasanın daha fazla sosyalist öğeler taşımasına engel olmuşlardı. Taktikleri 2015 Aralık parlamento seçimlerinde de geçerliliğini sürdürdü. Geçen yıl yapılan bu seçimlerde ABD’ci sağ cephe (MUD) oyların %56,2’sini elde etti.
ABD’ci sağ cephe, parlamentoyu ele geçirdikten sonra tamamen Bolivarcı başkan Nicolas Maduro’yu devirmeye odaklandı. Piyasadaki kıtlık daha da arttı. Sağ cepheye göre bunun sorumlusu Bolivarcı bürokrasi ve Maduro’ydu. Halbuki ordu her gün toprağın altından ya da gizli depolardan binlerce ton gıda ve temizlik malzemesi bulup çıkarıyor. Sağcılar bundan hiç bahsetmiyor çünkü yaratılan kıtlık onların ekonomik ittifaklarının eseri.[1]
Ukrayna’daki “Turuncu Devrimle” eş güdümlü olarak Venezuela’da da bir kalkışma denendi ama başarısız oldu. Sonrasında sabotajlar, sokak vandallıkları hiç eksik olmadı. Bolivarcı bir milletvekili evi basılarak eşiyle beraber öldürüldü. Ülkede bir kaos ortamı yaratmak için her türlü çıkar örgütü kuruldu. Geçen yıldan beri Silahlı Kuvvetlerin gerçekleştirdiği operasyonlarda 750 çete üyesi öldürüldü.
Suni kıtlık
Bugün Venezuela’da yaşanan politik krizden çok gündelik hayatın işlemez hale getirilmesidir. Venezuela’da Maduro’nun iktidara gelişiyle önce kıtlık yaratıldı, sonra sosyal memnuniyetsizlik örgütlendi. Ekonomik verilere göre her seçim döneminde dolar daha fazla karaborsaya çekildi. Bu ise paranın piyasada azalmasına ve bir kıtlık dalgasına yol açtı.
Venezuela ekonomisinin tarihsel sorunu dönüp dolaşıp kendini tekrar ediyor: üretim, malların ve hizmetlerin dağıtımı ile ithalat belli ellerde toplanmış durumda.
Hepsinden önemlisi, Venezuela hala ithalata yüksek biçimde bağımlı bir ülke. Bu hemen hemen tüm Karayip ülkelerinin en tipik özelliği. Banker ve tüccarlar hiçbir şey üretmeden, para ya da ithal mallar üzerinden en az 15 kat kar ediyorlar. Bu yalnızca yoksul halka değil, kapitalist tarım ya da endüstri işletmelerine de büyük zarar veriyor. Zira onlar sabit fiyatlar üzerinden satış yaparken, ihtiyaçları olan ara malları bu tekellerden fahiş fiyatlarla almak zorunda kalıyor.
Yapılan araştırmalar Venezuela’daki kıtlığın tamamen suni biçimde yaratıldığını açıkça göstermektedir. 2003-2013 yılları arasında GSYH tarım sektöründe %25 oranında büyürken, işsizlik %62,5 azalmıştır. İthalat da azalmamış, aksine dolar bazında %388 artmıştır. Bu yıllarda ithalatçı kesimin kaynakları %442 büyümüştür. Buna karşılık tüketim ortalama %81 yükselmiştir.
Eldeki veriler hiçbir şekilde fiyat artışını destekler nitelikte değildir. Gıda, ilaç, temizlik malzemesi ve yedek parça ithalatını elinde tutan tekeller, kendi yarattıkları karaborsa dolar değeri üzerinden masraf belirlemektedir. Bir diğer etken de, özellikle Kolombiya sınırından yapılan kaçak mal ticaretidir. İthalatçılar Venezuela’ya çok ucuza soktukları malları Kolombiya’ya satmaktadır.
2003’ten bu yana GSYH’ya göre ulusal üretim, istihdam ve ithalat rakamları iç tüketim ortalamasının üzerinde seyretmiştir. Yani bir talep artışı gözlenmemektedir. Kıtlık görülen mallar ise ilaç, temizlik malzemesi, gıda ve araba yedek parçaları gibi koruması ve taşınması kolay ürünlerdir. Fakat bu ürünlerin ithalatı çok az şirketin tekelinde bulunuyor. Piyasa egemenleri son bir yıldır ellerindeki malları denetimli olarak, halkta memnuniyetsizlik yaratmak amacıyla, azar azar piyasaya sürüyor.
Banker ve tüccarlar biriktirdikleri ekonomik gücü politikaya da yansıtıyorlar. 2013’ten beri yaratılan planlanmış kıtlığın üretim ya da ithalat düzeyiyle de doğrudan bir bağlantısı yok. Tek bir amaçları var; yıkamadıkları Bolivarcı Devrimi, halkta memnuniyetsizlik yaratarak yıkmak. Uluslararası medyanın büyük saldırısına Venezuela yönetimi cevap veremiyor. Yapılan tüm yayınlarda, düşmanca, Bolivarcı yönetim suçlanıyor. Spekülasyon yapan, kıtlık yaratan tekeller değil sanki, salt bu durumdan Maduro yönetimi sorumluymuş gibi. Üstelik ekonomiyi yıkan bu tekellerin sağcı partilerle ilişkisi görmezden geliniyor.
Karaborsa dövizin ekonomiye tahribatı
Chávez’in iktidara geldiği 1999 yılından 2011’e kadar, karaborsa dövizin piyasadaki yıllık ortalama oranı %26 düzeyindedir. 2012’den 2015’e bu oran %223’e çıkmıştır. 2015’te ise rakam, 2014’e göre %475 artmıştır. Sadece bu veriler bile bize Venezuela’da gerçek anlamda bir devlet hazinesinden bağımsız, bir paralel sermaye gücü olduğunu gösterir.
Karaborsada ABD doları 2012 Ağustos’undan 2015 Haziran’ına kadar %10940 oranında artarak 9,92’den 1040 Bolivar’a çıktı. Enflasyon da dolardaki yükselişe paralel gitti. 2012’ye kadar %30 dolayında seyrederken, 2013’te %56, 2014’te %69 ve 2015’te %181 oldu.
1999-2013 arasında ithalatın ekonomideki payı GSMH’nın %35’ine denk düşmektedir. Bunun yalnızca %20’si tüketim mallarıdır. Geri kalan %80’i ara mal ve hammadde olarak endüstri için ithal edilmiştir. Ülkenin %3’ünü oluşturan bir grup tüm bu ithalatı gerçekleştirmektedir. 1999-2014 arasında devlet gelirlerinin %98’i petrole dayalıdır. Petrol fiyatlarındaki büyük düşüş devlet hazinesini zayıflattıkça tüccar ve banker oligarşisi daha etkin hale gelmiştir.
Peki bu paralel dolar piyasası nasıl oluşmuştur? Devlet ülkeden döviz çıkışını ve değerini kontrol amacıyla sabit kur politikası uygulamaktadır. Bu nedenle ithalat yetkisi olan firmalar, ihtiyaçları olan dövizi devletten talep etmektedirler. Bununla beraber bir paralel döviz piyasası her zaman mevcuttu. Resmi kurla bu paralel piyasa değeri arasında daima bir fark vardı. Venezuela devleti 2003-2014 yılları arasında, ithalatçı şirketlere 305 milyar doları düşük kurdan vermiştir. Kuşkusuz, spekülatif dolar piyasası bu şirketlerin elindedir. Bahsi geçen şirketler devletten elde ettikleri ucuz dövizle, ülke içinde mal ve taşınmazları elde ederek ekonomik güçlerini artıyorlar. Dövizi devletten 15 kat daha ucuza almalarına rağmen karaborsada fahiş fiyatlara satarak, piyasadaki parayı kasalarında topluyorlar. Piyasadaki mal ve hizmet rakamlarının artması enflasyona yol açıyor. Enflasyondaki denetlenemeyen artış, ilk etkisini çalışanların ücretlerinde ve alım gücünde düşüşe yol açarak gösteriyor. Dolayısıyla, iç piyasada talep düşmesine yol açan bu faktör üretimde düşmeyle sonuçlanıyor. Döviz spekülasyonu sonucu oluşan bu tablo şirketlerin kapanması ve işsizliğin artması anlamına geliyor.
Çözüm İçin Devrimde Devrim Yapmak
6 Aralık parlamento seçimleri sonrasında, dolar spekülasyonun fiyat artışı ve kıtlık doğuran sonuçları daha da yoğunlaştı. Halk, her geçen gün bu ekonomik yıkımdan daha fazla etkileniyor. Halkın bu ahlaksız ve acımasız döviz rantından olabildiğince az etkilenmesi için maaşlar sürekli yukarıya çekiliyor. Maduro yönetimi, “Misiones” denilen sosyal programlarla emekçilerin ev ekonomisine destek veriyor. Halkın büyük kısmının gıda, sağlık, eğitim ve barınma gibi temel ihtiyaçları bu programlardan sağlanıyor.
Elbette ki ekonomik sabotaja karşı güçlü olmak için milli üretimi güçlendirmek ve kendine yeterli bir halk ekonomisi için kooperatifleri işler hale getirmek gerekir. Fakat bu ancak orta ve uzun vadede gerçekleşecek bir mücadeledir. Oysa bugün halk, en temel ihtiyaçlarını karşılama sorunuyla karşı karşıya. Eğer hemen spekülatif dolar merkezleri ve buna bağlı enflasyon ekonominin sırtından atılmazsa, ABD’ci sağın beklediği yıkım kaçınılmaz olur.
İthalatçı şirketlerin döviz alımları sıkı disiplin altına alınmalıdır. Bu şirketlerin elde ettiği döviz ile ithal ettikleri malların sağlaması ciddi biçimde kontrol edilmelidir. Ayrıca döviz edinme yetkilerinin kriterleri ve mekanizması değiştirilmelidir. Halk, tüm bu gelişmelerle ilgili açık ve net biçimde bilgilendirilmelidir. Venezuela halkı büyük çoğunlukla, devletin piyasaya yeterli döviz sürmediği için doların yükseldiğini düşünmektedir. Döviz ve enflasyon spekülasyonu mekanizması halka iyi anlatılmalıdır.
Chávez’in liderliğindeki Bolivarcı Devrim hataları ve başarılarıyla, eksikleri ve erdemleriyle kendi yolunu açmayı bildi. Bugün çöken Chávez’in Devrimi değil, petrol rantına dayalı kapitalizmdir. Bolivarcı Devrim, Küba devriminin şeker üretimine dayanması gibi, bu gelire sarılmak zorundaydı. Başka hiçbir silahı yoktu. Her şeyi petrol geliriyle yapmaktan başka çaresi yoktu. Chávez, kapitalizmin bu zehirli meyvesinden kurtulmak için bölgesel entegrasyonu zorladı ama diğer ülkelerin de alt yapısı Venezuela’dan daha iyi değildi.
Venezuela sağı, Latin Amerika’daki tüm sektörler içinde ABD’ye en bağımlısıdır. Bolivarcı devrime ve Chávez’e duydukları nefret bu yüzden köktendir. Öfkelerinin şiddeti azalmadı çünkü Bolivarcı Devrim hala yaşıyor. Medya tekelleri yalnızca Caracas’ın kaotik sokaklarını gösteriyor. Oysa kırlarda, milisler teşkilatlarında, kooperatiflerde, işçilerin fabrikalarında, halk konseylerinde başka bir dünya hüküm sürüyor. Chávez öncesinde, solun Latin Amerika’da tek kökleşemediği toprak olan Venezuela’da, sosyalizmin çok özgün biçimleri her türlü krize rağmen varlığını sürdürüyor.
Tabi ki tüm bu olan bitende Bolivarcı yönetimin sorumluluğu yok değil. Öncelikle ekonomik planlamada büyük bir başarısızlık, tartışılmaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Petrol fiyatlarındaki düşüşü öngöremediği için finansal krize sürüklenen bir yönetim var. Döviz kontrolü politikasının başarısızlığı ortada. Ülkenin ithalata bağımlılığının kırılamaması ise, belki de Chávez’in en başarısız olduğu sorun olarak yakıcılığını koruyor. Ayrıca ülkenin durumundan faydalanan, yolsuzluğa bulaşmış bürokrasinin varlığını da kimse reddetmiyor.
Venezuela Devrimi Latin Amerika’daki değişimin habercisi oldu. Bu 21. yy’ın ilk devrimi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra tek kutuplu dünyaya meydan okuyuştu. Chávez, Sol’un iktidar hedefinden uzaklaştığı bir konjonktürde, yanı başındaki ABD’yi şaşkına çevirecek biçimde, her muharebeden başı dik çıkıp iktidarı aldı. Halkın umudu oldu. O güne dek Venezuela halkının görmediği ücretsiz sağlık ve eğitimi başarıyla, yıllarca uyguladı. Venezuela’nın doktoru yoktu; altmış bin Kübalı doktor geldi. Üniversitesi yoktu; üniversiteleşme oranında dünyada beşinci sıraya yükseldi. Halkın kimliği bile yoktu; halk konseylerinde örgütlenir hale geldi. Latin Amerika’nın ve dünyanın yoksul halklarının yardımına koştu. Bu ülke, şimdi kapitalizmin dünya krizine ve kendisine karşı ekonomik savaş yürüten dünyanın en gerici güçlerine karşı direniyor.
Son olarak, Başkan Maduro 2017 bütçesini parlamentoya onaylatamadığından, Yüksek Mahkemenin onayıyla uygulamaya koydu. Önümüzdeki yılın bütçesinin %74’ü sosyal harcamalara ayrılmış durumda.
Venezuela’da ABD’ci sağ, parlamento ve ekonomik gücüne dayanırken, Bolivarcı yönetim silahlı kuvvetler ve komün teşkilatlarından aldığı destekle ayakta duruyor. Eğer silahlı kuvvetler Chávez’e sadakatini yitirseydi Başkan Maduro büyük ihtimalle devrilmiş olurdu. Silahlı kuvvetlerin tavrı sağ cepheyi başka yollar izlemeye zorunlu kılıyor. Muhalefet bir referandumla Maduro’yu erken seçime zorlama taktiği izliyor. Zayıf durumda olan Bolivarcı yönetim ise bu tuzağa düşmekten kaçınıyor.
Önümüzdeki dönem Bolivarcı Devrimin kaderine etki edecek önemde. Maduro, iktidarı ABD’ci sağ cepheye bırakmamaya kararlı. Bu konuda bir şüphe bulunmuyor. Ancak devrim, kendi içinde daha radikal kararlar alıp uygulamaya geçirmezse, Maduro’nun duruşu yetmeyecek. Kriz devrimci bir dalgayla aşılmazsa, karşı devrim Venezuela’yı yutacak.
[1] Venezuela’daki politik ve ekonomik sorunla ilgili Bkz. Özgür Uyanık, “Güney Amerika’da Halkçı- Millici Yönetimlerin Sonu mu?”, Teori, sayı: 314, Mart 2016.
(Teori, sayı: 322, Kasım 2016)