Türkiye’nin beş baş belası
Büyük Türkiye yolunda önümüzdeki engelleri sıralasak sizin sıralamanız ne olurdu bilmiyorum ama benim listemde bir numarada kayıt dışı ekonomi, iki numarada işsizlik ve gelir dağılımı bozukluğu, üç numarada enflasyon, dört numarada cari açık, beş numarada güvenlik konuları ve jeopolitik riskler var.
Kayıt dışı ekonomiyi listede bir numara yapmamızın nedeni, diğer sorunların da en büyük tetikleyicisi olması ve çok ciddi bir parasal büyüklüğe ulaşmasıdır. Bu derece önemli bir sorunun iktisat çevrelerinde ve ekonomi politikasını yönetenler, onlara tavsiyede bulunan danışmanlar tarafından yeterince tartışılmamasının da hayati bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz.
NEDİR BU KAYIT DIŞI EKONOMİ?
Üç tip faaliyet kayıt dışı ekonomiyi oluşturur. Birincisi, yasal olmayan ekonomik faaliyetler, ikincisi yarı kayıtlı ekonomik faaliyetler, üçüncüsü tamamen kayıtsız olan ekonomik faaliyetlerdir.
Kayıt dışı ekonominin en büyük zararı, vergi gelirlerinin azalarak bütçe açığına yol açması, bu açığın kapatılması için de devletin hem borç alarak faiz yükü altına girmesi, böylece gelecek kuşaklarının bağımsızlığını tehlikeye atması, hem de kayıt altında olan firmalara ve kişilere yüklenerek onları ezmesidir.
Yapılan çalışmalar Türk ekonomisinin yüzde otuzu ile kırkı arasındaki kısmının kayıt dışı olduğunu göstermektedir. 2016 yılında Türk GSMH rakamının 857 milyar dolar olduğunu düşünecek olursak vergilendirmeden kaçan ya da eksik vergilendirilen rakamın ne kadar ciddi bir tutara ulaştığını tahmin edebiliriz.
NEDEN OLUŞUR? ÇÖZÜM İÇİN NE YAPMALI?
Kayıt dışı ekonomiyi oluşturan sebepler aslında sorunun ortadan kaldırılması için kullanacağımız bir yol haritası olarak karşımızda duruyor. Türkiye’de gelir dağılımının bozuk olması, vergi oranlarının gelirle mukayese edildiğinde ağır olması, vergi sisteminin karışık olması, etkin bir kontrol/ceza sisteminin mevcut olmaması, ekonomik istikrarsızlıklar, sorunun kaynaklarıdır.
Milyarlarca dolara varan bu kaçağa karşı ilk yapılaması gereken, ekonomi politikasını yönetenlerin, onların danışmanlarının ve iktisat çevrelerinin ortak bir hareket planı hazırlamasıdır. Yani soruna “evet böyle bir sorunumuz var” demekten ziyade, nasıl çözüleceğine dair önerilerin ve ayrıntılı planların ortaya konulması gereklidir. Bu noktadan sonra devlet büyüklerinin de sorunu ciddiye alarak gerekli iradeyi göstermesi şarttır.
Çözüm adına ele alacağımız ilk konular şunlar olabilir:
Vergi oranlarının gelirle mukayese edilerek düşürülmesi, iktisatta Haldun/Laffer etkisi olarak bildiğimiz, oranlar düştükçe vergi hasılatının artırılması adına hesaplamaların yapılması. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın dünyanın en düşük kayıt dışı ekonomi oranına sahip ülkelerinden biri olan ABD Internal Revenue Service (IRS) yani Milli Gelirler Tahsil İdaresi örneğini baz alarak yeniden yapılandırılması. Denetçi sayısının ve kalitesinin artırılması, denetçilerin özlük haklarının iyileştirilmesi ve sürekli eğitimlere tabi tutulması. İdarenin dijital imkanlardan sonuna kadar yararlanması. Vergi kanunları ve mevzuatının sadeleştirilmesi. Finansal kurumların birbirlerine bağlanması ve veri transferinin hızlı, kopmadan yapılması gibi konular ilk hareket noktalarımız olabilir.
Sözün özü, Türkiye’nin bekası için PKK’nın yaptığı kaçakçılığı engellemek kadar, vergi vermeden ya da eksik vergi vererek ülkeyi dış borca mahkum kılan, aynı zamanda tüm vergi yükünü belli bir gruba yükleyen kesimi sistem içine alarak, verginin namus ve istiklal meselesi olduğunu topluma daha yoğun bir şekilde öğretmenin zamanı gelmiş hatta geçmiştir.