20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Türkülerin bilimini yapmaya çalışan eğitimciyim'

Kendime belirlediğim iki büyük misyondan biri eğitim, diğeri bilim eksenli yazarlık. Bu iki büyük misyonun ortak paydasında ise 'sanat' var, özellikle de müzik sanatı..

'Türkülerin bilimini yapmaya çalışan eğitimciyim'
A+ A-
EMİNE SAĞLAM AKFIRAT

İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Sanatçı Öğretim Görevlisi, araştırmacı, yazar Süleyman Şenel ile evinize konuk oluyoruz bu hafta.

Süleyman Şenel hocamız, TRT’nin değerli sanatçısı İbrahim Can’ın tarifiyle, “Türk Halk Müziğinin filozofu.”

Biraz araştırma yapınca son dönemin en önemli Türk Halk Müziği araştırmacısının, bilim insanı Süleyman Şenel olduğunu saptayabiliyorsunuz. 1992 yılında “sanat” doktorasını tamamlamış. Hocamızın, doktora yapmasının nedeni, akademik unvan edinmek değil, Türk Halk Müziğinin tüm yönlerini araştırmalarla ortaya çıkartarak bilimini yapmak olduğunu gördük. Onlarca kitabı, yüzlerce makalesi var. Ayrıca İslam Ansiklopedisi’nin türkü maddesini de yazmış.

Değerli Süleyman Şenel Hocam ile Türkü Sayfamıza ilişkin bir eleştirisi nedeniyle İbrahim Can sayesinde tanıştık. Bilimsel derinliğini Aydınlık Türkü’ye katması için söyleşi teklifinde bulunduk. Çok yaşasın davetimizi kabul etti ve İTÜ’nün Müzik Arşivinde, tarihi bina içinde söyleşi yapmak üzere buluştuk. Son derece mütevazı, ününü, şanını türkülerimizin felsefesinden alan İstanbul beyefendisi. Son derece nazik ama bir o kadar da candan. Sanki kırk yıldır tanışıyormuş gibi hissettik kendimizi. Daha fazlasını söyleşimizde hep birlikte izleyelim:

  • Kendinizi tanıtır mısınız?

Süleyman Şenel, öncelikle bir eğitimci, araştırmacı ve bir yazar. Kendime belirlediğim iki büyük misyondan biri eğitim, diğeri bilim eksenli yazarlık. Bu iki büyük misyonun ortak paydasında ise “sanat” var, özellikle de müzik sanatı... Demek oluyor ki “müzik”, “sanat”, “eğitim”, “kültür”, “araştırma”, “yazı” ve “bilimsel düşünce” gibi kavramlar; genel olarak taşıdığım vasıfların anahtar sözcükleri...

Nerede doğdunuz? Biraz ailenizden bahseder misiniz?

21 Ağustos 1963, İstanbul doğumluyum. 20. yüzyılın daha başlarında, rahmetli dedem eski tabirle “İstanbulcu” imiş. Yazları köye dönen, sonbahardan ilkbahar sonuna kadar da İstanbul’da yaşayan yüzü sılaya dönük bir İstanbulcu... Gün gelmiş dedem köyüne dönmüş ama, bu kez babam 1940’lı yılların ortalarında Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinden yola çıkıp İstanbul'un yolunu tutmuş; ama geçici değil, kalıcı olmuş onun gelişi.

  • Anneniz de babanız ile birlikte mi gitmiş?

Annem ve iki ağabeyim de sonradan yanına gelmişler. Geliş o geliş. Annemin neredeyse çeyrek yüzyıl boyunca İstanbul'dan memleketine gitmediğini hatırlarım, öylesine İstanbullu olmuşlar yani... Babam esnaftı, annem ise ev kadını. Ben hem bir esnaf çocuğu idim hem de eğitim hayatını sürdürme gayreti içinde olan bir talebe... Talep etmek güzeldi ama, pek çok akranı gibi yönünü tam belirleyememiş bir talebeydim...

MEZUN OLDUĞUM OKULA HOCA OLARAK ALINDIM

  • Konservatuara gitme fikri ne zaman belirdi?

Yeşilköy 50. Yılı Lisesi'ni bitirdikten sonra, bir konservatuara gitme arzum çok baskın oldu. Babam bu hususta baştan rıza göstermediyse de sonradan desteğini esirgemedi. Önce İstanbul Belediye Konservatuarı'nda okudum; ardından 1982 yılında İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'na girdim. Konservatuvarın ilk üniversiteli talebelerinden birisi oldum üstelik. Zira, İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı, 1975 yılında kurulmuş, 1976 yılında eğitime başlamış... Önce Milli Eğitim Bakanlığı'na, ardından da Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak eğitim vermiş... 1982 yılında ise, İTÜ'ye bağlı Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı olarak ilk lisans öğrencilerini bağrına basmış. İşte bu geçiş sürecinin ilk talebelerinden birisi oldum. Dört yıllık lisans eğitiminin ardından da 1986 yılının Haziran ayında mezun oldum.

  • Mezun oldunuz ve müzik yaşamınıza nasıl devam ettiniz?

Mezuniyetimden sonra, merhum hocam Nida Tüfekçi'nin isteği ve Konservatuvar Yönetim Kurulu'nun daveti ile bu kez bir eğitimci olarak döndüm Konservatuvara ve görev yapmaya başladım. Henüz 22 yaşındaydım. 1986 yılında, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde ilk kez Türk Müziği alanında bir yüksek lisans programı açılınca da oranın ilk öğrencilerinden oldum. Ardından İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde yine ilk kez açılan “Sanatta Yeterlik (Sanat Doktorası)” programının da ilk öğrencilerinden oldum, dahası ilk mezunu...

'Türkülerin bilimini yapmaya çalışan eğitimciyim' - Resim: 1

ANNE’DEN GEÇEN İLGİ VE YETENEK

  • Müziğe ilginiz nereden geliyor? Anne ya da babanızda müzik yeteneği olan var mıydı?

Tahminim annemden geldi. Annem de anneannemi işaret ederdi. Anneannem, etrafında çok sevilen, becerikli bir kadınmış ve türkü yakıcılığı da varmış, sesi güzelmiş. Her halde, bulunduğu ortamda insanları kaynaştıran bir yapısı da olmalı.

  • Mahalli sanatçı denebilir mi?

“Mahalli sanatçı”, “Halk Sanatkârı” sıfatlarını biz yakıştırıyoruz. Taşıyıcı bir hafızası, yakım yeteneği ve biraz da seslendirme yeteneği varsa öyle denilebilir. Profesyonel bir kimliği yok tabi. Kendi halinde, doğal ev ortamında, köy ortamında, kadınlar arasında geçerli onların bu kimlikleri. Pek çok Anadolu kadını da böyle... Düğüncü kimliği olduğunu da zannetmiyorum; ama o rolü üstlenmeye hazırdı belki de. Bir saklı yetenek olduğunu düşünüyorum.

  • Annenizin sesi güzel miydi?

Annemin de sesi güzeldi aynı Gülsüme anneannem gibi o da yakım yakardı, hafızası çok zengindi. Annem de aynı annesi gibi çok becerikli, sosyal, yardımı sever, imeceyi sever, kaynaşmayı ve paylaşmayı sever bir kadındı. Bir taraftan kıraat revişinde, tecvid usulünde ayetler okur, dinî ezgiler, ilahiler söyler; diğer taraftan türküler, şarkılar... Kolay ezberler ve bir olay anında da kolayca ezgi ve söz düzerdi. Doğaçlaması iyiydi. Annemden epeyi türkü, mani, özlü söz ve anlatı metinleri derledim. Diğer yandan babam müzik sevgisini pek belli etmezdi; ama zaman zaman yakaladığımı hatırlıyorum müzik kalitesini; öylece mırıldandığına şahit oldum birkaç kez. Büyük abim ve ortanca abimde de sanata ilgi vardı, ablamda da... Akrabalarım içerisinde de... Halalarımdan, hala kızlarından, yengelerimden çok derlemeler yaptım. Neredeyse bütün ailede bir şeyler var...

ASIL KAYNAK GÜLSÜME ANNEANNE

  • Asıl kaynak anneanne galiba?

Evet esas kaynak Gülsüme anneannem... Hakkında çok fazla bir şey de bilmiyorum; ben altı aylıkken vefat etmiş, erken bir yaşta, sanıyorum altmışlı yaşların başında ölmüş. Gölköy Köy Enstitüsü'nden mezun İbrahim ve Zeynel dayılarımdaki sanat yeteneği de hatırı sayılır düzeyde imiş... Ud, cümbüş çalar, şarkılar türküler söyler, mahalli oyunlar oynar, şiirler, hikayeler yazar, çok çok kitap okur, hitabet ve ikna yetenekleri ile çok sevilen, sayılan öğretmenlermiş Taşköprü'de... Bana da bir şeyler bulaşmış işte!

'Türkülerin bilimini yapmaya çalışan eğitimciyim' - Resim: 2

HANİFE ÇAVUŞ’UN TORUNU

  • Sohbet sırasında, babaannenizin kişiliğinden de bahsetmiştiniz. O da nice adı saklı Anadolu kadını gibi, Kastamonu'nun yiğit kadınlarındanmış. Biraz ondan da bahsedelim mi, bu vesileyle onu da anmış oluruz...

Hanife Babaannem, gerçek bir çılgın Türk. Eşini, kaynını ve kayınpederini Balkan Savaşı'na diye yollayıp, geride bir eltisi ve kucağında bebeği ile kalan ve yıllarca asker yolu gözleyen çilekeş bir Anadolu kadını. Kimbilir hangi cephede can verdiler. Ne gelen var ne giden. Gidenlerin künyeleri bile gelmemiş köye nedense. Köyün muhtarı, babaannemi küçük kaynı ile evlendirip, eltisini de kendisine eş yapmış. Bütün sülalemiz de adeta Hanife babaannemizden türemiş. Ailemizin direği idi. Büyük küçük herkes ona "Hanife Çavuş" derdi. Neredeyse bir asır yaşadı. Yokluk ve savaş yıllarının bir orman köyündeki temel ihtiyaçlarını, bu ihtiyaçları sağlama zorluklarını ve orada yaşama mücadelesini varın siz bir kadın penceresinden hayal edin Emine Hanım. Ruhu şâd olsun, bütün göçenlerimizin.

Süleyman Şenel meşhur etti:

Gır çeşmeden sular içtim ganmadım, ganmadım

Dokuz dirhem kurşun yedim ölmedim, ölmedim

Şu dünyada bir murada ermedim, ermedim

Bağlantı:

Aman Allah al başımdan sevdayı, sevdayı

Şu genç yaşta zindan ettin dünyayı, dünyayı

Şu gayayu delik delik delmelü, delmelü

Galbimizde neler varsa bilmelü, bimeli

Nazlı yari nerelerde görmelü, görmeli

Bağlantı

Varın bakın sanduğunda nesi var

Üç yazmaynan sim püsküllü mesi var

Nzlı yarin benden gayri nesi var

Bağlantı

Sim: Gümüş

Mes: Bir tür pabuç

Son Dakika Haberleri