22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ulusal egemenliği ezen ayakta kalamaz

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Gözlerimizi kendi üstümüzden alıp biraz çevreye çevirmeli. O zaman göreceğiz ki, Avrupa Birliği yönetimiyle kimi çekirdek ülkelerinin Türkiye’ye dönük tehditkar sözleri artık gerçekten çok önemli değil. AB’nin ve bu birlikteki patronların dertleri başlarından aşmış bulunuyor.
Dertlerinin kaynağı, ülkelerin ulusal egemenliklerini tanımazlıktan gelip aşağılamaya varan tutumları.
Haberin tarihi 13 Eylül 2017. Euronews adlı haber sitesinden öğreniyoruz:
“Polonya CumhurbaşkanıAndrezj Duda, Krynica’daki [Polonya] Ekonomik Forum’da AB’nin “özgür” ve “eşit” ulusların birliği olarak kalması konusunda ısrarcı oldu. Aksi halde ‘birlik parçalanma riskine girer’ dedi.”
Bu söz yeterince ağır ve öyle yalnızca bir ülkenin AB içinde pazarlık gücünü artırma hevesinin ürünü gibi de görünmüyor. Aynı haberde yer alan şu açıklamaya bakın:
Polonya Senato Sözcüsü Stanislaw Karczewski, dayanışmanın ve ulusal egemenliğin bir arada yaşayabileceği bir reformu başarabilmiş bir Avrupa Birliği’ne inandığını euronews’e açıkladı: “Polonya, Avrupa Birliği’nin geleceği konusundaki tartışmaları başlatmaya her an hazır. Takındığımız tavır Orta ve Doğu Avrupa bölgelerindeki diğer birçok ülke tarafından paylaşılmakta. Sadece Avrupa Birliği’nin mevcut üyeleri için değil, aynı zamanda üyelik arzusundaki ülkeler için de çok önemli. Avrupa kavramı, dayanışma ve yakın işbirliğini temsil eden fakat egemen devletler yapısını koruyan bir ülkeler topluluğu olmalı.”
***
Avrupa Birliği, daha düne kadar ulusal devletleri eriten ‘Bölgeler Avrupası’ formülünün sevdalısıydı. Öyle ki, üyesi olmayan Türkiye’ye ve hatta dünyanın tüm ülkelerine ‘bölgeleşme’nin zamanın yeni-devlet ruhu olduğunu, evrensel doğrunun artık bölgelere bölünme olduğunu üfleyip duruyordu.
AB bürokrasisinin ve ardındaki küresel tekellerin ulusal devletleri parçalamaya odaklanmış ‘bölge evrensel’liği, çeyrek yüzyılı dolduramadan çöpe atılıyor.
***
Doğu Avrupa’dan yükselen bu sesin, Balkanlardan da başka bir sesle, ama yine ‘ulusal egemenliğe saygı’ talebiyle yükseldiği duyuluyor. Bu konuda Ali Rıza Taşdelen’in Aydınlık Gazetesi’nde 28 Ağustos 2017 günlü yazısında sözünü ettiği bir makale, çok önemli saptamalar yapıyor. William Engdhal’ın Türkiye, Rusya ve Yeni Balkan Jeopolitiği başlıklı İngilizce makalesinin çevirisi, Evrensel gazetesinin sitesinden de okunabilir.
Yazarın dikkatini çekmiş, yazısının hemen başında 30 Haziran 2017 Türk-Macar Ticaret Forumu’nda Macaristan Başbakanının “Macaristan dostlarıyla yanyanadır” sözünü koymuş.
“Bugün yalnızca Macaristan’da değil, Balkanların tümünde sarsıntılı bir değişim söz konusu. Balkanlar yüzünü Erdoğan’ın Türkiyesine ve Putin’in Rusyasına dönüyor.”
“Balkan ülkelerinin Rusya ve Türkiye ile ekonomik ilişkilerini açıkça bir üst seviyeye getirmiş olması ‘vadedilmiş AB’yerine bir AB parçalanmasının işaretleri olarak görülüyor.”

“En temel ulusal egemenlik haklarını ayaklar altına almasıyla AB’yi tepeden inmeci siyasi bir yapı haline getiren AB Komisyonu ve AB parlamentosu gibi anti-demokratik kurumlarınhayatta kalması doğası gereği mümkün değil.”
***
Doğan ile çöken, aynı anda gözlerimizin önünde üstlerine düşeni yapıyor. Türkiye bu sürecin yalnızca ‘etkilenen unsur’u değil. Eli ayağı bağlanmış, ‘dur bakalım, olsun bitsin, biz de n’apacağımıza bakarız’konumunda değil. Karar ve politikalarıyla etken, yapan unsurlardan biri. Doğan’ın doğuşunda da çöken’in çöküp gitmesinde de rolü büyük.
Tarihin bu yeni dönemecinde ‘Türk Milleti yok”; “biz ümmetiz” ya da “burası bir etnikler toplaması” lafları, kör saplantıların ötesinde, ülkemize bedeli çok yüksek olacak içten kırmalardır.
Türk ulusu kendini bir an önce toplayıp onarmalı ve tüm gücünü kurulmakta olan yeni geleceğe odaklamalı