Ya milli mutabakat ya erken genel seçim!
İktidarın seçim öncesi büyük bir özgüvenle açıkladığı gibi, tam kontrolü ve sorumluluğunda gerçekleşen yerel seçimler sonucunda, AKP 25 yıldır elinde bulundurduğu Türkiye’nin en büyük kentlerini kaybetti. Hem de devletin uçağını ve helikopterini, çok kanallı ve tek sesli medyayı, miting meydanlarında fırlattığı çay poşetlerini ve de sınırsız ve ölçüsüz bir mali gücü kullanmasına rağmen, bu seçim şokunu yaşadı.
Şok diyorum çünkü AKP’nin kaybettiği kentler, Ankara-İstanbul-İzmir-Adana-Antalya ve Mersin başta olmak üzere, ülkenin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel olarak en büyük ve en önemli kentleri.
Şimdi seçim yenilgisini hazmedemeyerek "güvenli" yapılacağını ilan ettikleri seçim sonuçlarına, mızıkçılık yapan çocuk misali, itiraz üstüne itiraz ederek, süreci uzatmaya, yenilgiye çeşitli bahane ve kılıflar üretmeye çalışıyorlar. Ama dost da düşman da biliyor ki, her sandıkta görevli AKP ve MHP sandık kurulu üyelerinin de imzaladığı, ıslak imzalı sayım döküm tutanaklarının birer nüshası her siyasi partinin ve de YSK’nın elinde mevcut.
Şimdi bir yandan, ekonomide bilmem kaçıncı reform paketi açıklayıp, iç ve dış piyasaların ve ekonomi çevreleriyle kamuoyunun buna inanmasını ve güvenmesini isteyeceksiniz, öte yandan ise demokratik seçimlerde İstanbul’da aldığınız mağlubiyeti, dolayısıyla seçim sonuçlarını ve milli iradeyi adeta tanımama noktasında, tabiri caizse çamura yatacaksınız.
Böyle olmaz, olmamalı.
Ekonomi, uzatılmış bir "U" tipi krizin tam ortasındayken, halının altına süpürülerek ötelenen sorunlar dağ gibi önümüzde dururken, geniş bir toplumsal mutabakatla, ayrıntılı ve gerçekçi bir ekonomik istikrar programına ihtiyaç aşikârken, seçim sonuçlarını hazmedemeyerek, yenilgiye bahane uydurmak, adeta milli iradeyi yok sayacak, masa başı ve taraflı- yargı oyunlarına kalkışmak, siyaseten de, ekonomik olarak da, toplumsal açıdan da, son derece riskli ve yanlış bir iş olur.
En hayırlısı `ekonomi yönetimini` paketlemek!
Yarın Damat Bakan yine-yeniden bir ekonomik paket ve program açıklayacakmış. Sanki daha önce açıkladıklarından bir tanesi bile hedeflerine ulaşmış ve başarılı olmuş gibi.
Hâlbuki bunların hepsi nafile çabalar.
Neredeyse her 3 veya 6 ayda bir hiçbir hedefine ulaşamayan, piyasalarda destek bulamayan kamuoyunun önemsemediği ekonomi paketlerinin artık inandırıcılığı kalmadı.
Esas olarak, bağımsız ve tarafsız iç ve dış ekonomi çevrelerinin Türkiye’nin yargısı bağımsız ve tarafsız olan, yazılı kurallara uyulduğu, demokratik-laik bir hukuk devleti görüntüsünden, giderek uzaklaştığına dair olumsuz bakışları nedeniyle, hiçbir ekonomik programın ya da "paketin" etkili ve kalıcı bir başarı şansı -bu koşullarda- yoktur, olamaz da zaten.
Ekonomide ikide bir başarısız paketler açıklamak yerine, "Ekonomi yönetimini paketlemek" belki de en hayırlısı olur.
Şaka bir yana, bu anti-demokratik kafayla, yatırım iklimini geri getirmek, işine gelince sıcak paraya ardına kadar kapılarını açıp, işlerine gelmeyince seçim öncesi Londra Swap piyasasında yaptıklarını yapmak, sonra da biz her daim ekonomi paketleri açıklarız, siz de buna "destek olun" demek, aşırı bir iyimserlik olur bence.
Yapılması gereken, en geniş paydada, sağlanacak katılımla, bir an önce demokratik seçim sonuçlarını içine sindirmek ve olgunlukla kabullenmek, birikim-bilgi ve itibar sahibi, eş-dost-akraba ve partizan olmayan isimlerden yeni bir kabine oluşturularak ve de toplumsal uzlaşmayı sağlayacak bir anlayışla, kamuoyunun ekonomik istikrar programına olabildiğince geniş desteğinin ve inandırıcılığın sağlanabilmesidir.
İç ve dış piyasalar için "kredibilite" denilen, inandırıcılık ve güvenilirlik sorunu, ancak böyle aşılabilir. Aksi bir durumda, derinleşen toplumsal istikrarsızlık ve hukuksuzluk, kaybolan demokratik değerler ve teamüllerle hukuk devletinden uzaklaşan bir görüntüye neden olunur.
Bu takdirde yandaş medyanın, provakatif ve saldırgan yayınlarının kutuplaştırmayı arttırmasına, mevcut ekonomik krizin daha da derinleşerek uzamasına, işsizliğin yükselmesine, batık kredilerin ve firmaların çoğalmasına ve kurlarda ani iniş - çıkışlara, dolayısıyla yüksek enflasyon ve faizlere ve yani hemen her şeyin daha da bozulmasına yol açılır ki, bunu kimse arzu etmez, etmemelidir.
Eğer bu kafa ve yönetim anlayışıyla gidilecekse, geçmişte de yazıp-söylediğimiz gibi ağır ekonomik kriz şartları ve hukuk devletinden uzaklaşan bir tablo içinde, erken genel seçim ortamına girilmesi kaçınılmaz hale gelebilir.
Bakmayın siz "4.5 yıl seçim yok" dendiğine. Ekonomik krizin derinleşmesi, erken seçimi kaçınılmaz hale getirebilir. O yüzden düşük bir ihtimal de olsa kulak verileceği umudunu ve ümidini yitirmeden, önerimizi ve öngörümüzü tekrarlayalım, ya toplumsal uzlaşma, ehliyetli ve liyakatli bir Milli Mutabakat kabinesi, ya da derinleşen ekonomik krizin ve kaybolan toplum desteğinin bir erken genel seçimi zorunlu hale getirmesi.