22 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yarı aydınlar ve işbirlikçilik

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Eski Yazar

A+ A-

Komprador entelektüeli Türkiye özelinde incelemeye başlarken “aydın/okumuş tiplerini” üç kategoride tasnif etmiştik: sözde aydın, yarı-aydın ve aydın. Geçen yazımız sözde aydın üzerine idi; yarı-aydın ile devam edelim.
Klasik anlamda yarı-aydın
Ekonomik olarak geri kalmış ülkelerde teknik bilgi ile yaşamsal bilgelik (veya hikmet) sık sık birbirine karıştırılır. Toplumda yüksek tahsilli insan sayısının az olması, mühendis, doktor, avukat gibi meslek erbabına aydın muamelesi yapılması sonucunu doğurur. Öte yandan, bu insanların kendilerine böylesi bir misyon biçerek, -özellikle taşrada- aydınlanmaya ciddi katkı yaptıkları da bir gerçektir. Dolayısı ile, bilgiye ihtiyaç duyan ve yeterli sayıda düşünce insanı yetiştiremeyen toplumlarda, bu ihtiyacın karşılanması için böylesi bir kesimin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bu tip yarı-aydının asıl işlevi evrensel veya ulusal bilgiyi yerel ölçeğe taşımak, halk nezdinde kullanılabilir hale getirmekti. Özelikle az gelişmişliğin en karanlık noktasından çıkışta bu insanların topluma sağladığı katkı büyüktür. Dolayısı ile yarı-aydın, sözde aydın gibi genel anlamda olumsuz bir kimliğe denk düşmez, aksine olumlu bir zümreyi temsil eder.
Ancak son otuz yıla ait üç gelişme, bu sınıf üzerinde dramatik etkiler yaptı. Bunlardan ilki bilginin niteliksel değişimidir. Tüm dünyada enformasyon (malumat) üretimi baş döndürücü bir hızla artarken, gerçek bilginin üretimi aynı düzeyde gerçekleşmedi. Hatta denilebilir ki, devasa malumat çer çöpü arasında gerçek bilginin yeşertilmesi eskisinden de zor hale geldi. Evrensel ve ulusal düzeyde aydınların niteliğinde görülen gerileme, yarı-aydın zümresinin de kaynaklarının kuruması anlamına geliyordu. Örneğin, yetmişli yıllarda taşradaki bir avukatın mesleki bilgisinin ötesinde bir bilgiyi halka taşımasını sağlayan güç, aynı dönemin aydınları idi. Bu aydınların yok olması yarı-aydını da kimsesiz bıraktı.
Yarı-aydın sınıfını etkileyen ikinci gelişme, yüksek okulların sayısındaki artıştır. Daha fazla teknisyen yetiştirilmesi o mesleklerin toplum içindeki itibarını düşürdü. Bu, hem halkın beklentisi hem de teknisyenin sorumluluk hissi anlamında, yarı-aydına özgü ilerlemeci misyonun zayıflaması sonucunu doğurdu.
Üçüncü ve önemli gelişme ise yayıncılık ve internet teknolojileri sayesinde bilgiye erişimin kolaylaşmasıdır. İnsanların, -çoğu yanlış ve niteliksiz olsa da- akıl almaz boyutlarda bilgiye maruz kalması, bir bilgi kaynağı olarak yarı-aydına gereksinim duymamalarına yol açtı. Daha ilginci şu ki yarı-aydın sınıfına, internetten elde edilen bilgilerin doğruluğunun sınanması için de ihtiyaç duyulmuyordu. Teknoloji sadece bilginin miktarını artırmamış, onu hem manipülasyona daha açık hale getirmiş hem de kabul biçimlerini değiştirmişti.
Bugünün yarı aydını olarak yazarlar - sanatçılar
Bu gelişmeler pek çok şeyi değiştirmekle beraber, toplumun “bilginin tercüme edilmesine yönelik ihtiyacını” ortadan kaldırmadı. Sınanması değil tercüme edilmesi dediğimize dikkat ediniz; kastımız, yüksek nitelikli bilginin/bilgeliğin kullanılabilir hale getirilmesidir. Yukarıda anlattığımız yarı-aydınların asıl yaptıkları iş de budur. Gelişmeler bu zümreyi etkisiz hale getirince, toplum bu ihtiyacını başka bir kaynaktan karşılama yoluna gitti. O kaynak ulusal ölçekteki yarı-aydındır. Bilginin üretim ve dağıtım mekanizmalarındaki değişim sebebi ile taşradaki yarı-aydın yerini ulusal düzeydeki yarı-aydına bırakmıştır.
Teknik meslek erbabının yerini alan bugünün yarı-aydınını daha ziyade yazarlar ve sanatçılar oluşturur. Birinci tipi avantajlı kılan şey mesleki-teknik bilgisi idi, bugünkünün avantajı ise yabancı dile olan hakimiyeti ve uluslararası düzeydeki ilişkileridir. Bu, onu peşinen komprador yapmaz, ama emperyalist etkilere çok açık hale getirir. Eski tür yarı-aydının entelektüel sermayesi milli düşünce iken, yenisi, -toplumsal faydası hayli tartışmalı- bir tür “evrensel bilgi” üzerinde yükselir. Doğu toplumlarına çoğu zaman kesin gerçeklermiş gibi sunulan bu bilginin kaynakları, genelde emperyalist Batıya ait kurumlardır. Yarı-aydın, bu manipülatif bilgi ile kendi birikimini ne kadar iyi harmanlarsa uluslararası düzeyde o kadar itibar kazanır; uluslararası düzeyde itibar kazandıkça da ülke içinde daha etkili hale gelir.
Dünya ölçeğinde ün kazanmış -ve bizde de itibarlı olan- yazarlarımızın Türkiye’nin milli meseleleri -örn. Ermeni sorunu- hakkındaki tutumlarına kısaca bir göz atın. Çoğunluğun Batı ile aynı fikirde olduğunu göreceksiniz. Yeni yarı-aydın sınıfı, sahip olduğu gücün ekonomisi sebebi ile Batı’ya tehlikeli derecede yakın olmak zorundadır. Bu ilişkiden belkemiğini sağlam tutarak çıkabilenlerin sayısı ise hayli azdır.
Gelecek yazıda işbirlikçi “gerçek aydınlara” da değindikten sonra bu konudaki canlı örneklere geçeceğiz.