22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yüzde 20.8 bekliyorlarmış da yüzde 20.3 başarı olmuş!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Türk ekonomisini en azından “U” tipi olarak adlandırılan ve 12-18 aydan önce toparlanmaya başlaması pek de mümkün görülmeyen ekonomik krize sürükleyen zihniyet hala yanlışta ısrar ediyor ne yazık ki.

Ekonomi Bakanı Berat Albayrak 2018 yılsonu enflasyonun (TÜFE) yüzde 20.3 olarak açıklanmasını takiben ve mealen “biz yüzde20,8 bekliyorduk, 20.3 çıktı bu da başarımızdır” anlamına gelebilecek konuşmalar yaptı yandaş medyada yine. 2018 yılbaşındaki yüzde 7 hedefinin ne olduğuna ise hiç değinmedi bile.

Gümrük Birliği üyesi olduğumuz ve hala üyelik umduğumuz Avrupa Birliğinin, Avro Bölgesi ülkelerinde ortalama TÜFE yüzde 2’nin bile altında yüzde 1.9 oranında hâlbuki.

Gelişmiş ekonomilerde de durum aynı. ABD-Japonya-İsviçre-Avusturalya-Kanada gibi ülkelerin ortalama yıllık enflasyon oranları da yüzde 2 civarında.

Bizim gibi gelişmekte olan ve bir türlü gelişemeyen ekonomilerde ise, batık ve IMF’ye diz çökmüş Arjantin ekonomisi dışında, yüzde 20 ve/veya üzerinde enflasyona sahip tek bir ülke bile yok. Afrika’daki bazı yoksul kabile devletleri haricinde dünyada belli bir seviyedeki gelişmekte olan ülke ekonomileri arasında Arjantin’den sonra en yüksek enflasyona sahip ekonomiyiz maalesef.

Gelişmekte olan ekonomilerden belli başlı bazılarındaki enflasyon oranları (TÜFE) aşağıdaki gibi:

Yüzde 20.8 bekliyorlarmış da  yüzde 20.3 başarı olmuş! - Resim : 1

Görüleceği üzere, gelişmiş ülkelerde ortalama yüzde 2, gelişmekte olan ülkelerde ortalama yüzde 3 civarında gerçekleşmiş 2018 yılı tüketici enflasyonu.

Türkiye’de yüzde 20.3 ve IMF’nin eline düşen Arjantin’de ise yüzde 48 gibi anormal bir seviyede gerçekleşmiş tüketici enflasyonu.

Türkiye, The Economist dergisinin takip ettiği ve verilerini yayınladığı 50’ye yakın gelişmiş ve gelişmekte olan ülke arasında en yüksek ve en kötü enflasyon oranlarına sahip.

Bu üzücü ve düşündürücü tabloya çift haneli kronik işsizlik ve rekor düzeydeki yüksek faiz oranları da eklendiğinde, Türkiye’nin neden enflasyon içinde durgunluğa yani “stagflasyonist” bir sürece girdiği daha net anlaşılabilir.

Gelin görün ki, 2019 yılında bugünleri dahi aratacak, hem yüksek enflasyon hem de ekonomik küçülmenin yaşanacağı (belki de 2 çeyrek üst üste) bir resesyona doğru sürüklenmekte olduğumuz da üzücü bir gerçek.

Bütün bunlara rağmen, 31 Mart 2019 yerel seçimlerine kadar, sorunları öteleyen, halının altına süpüren, pembe haberleri pompalayan ve alınması gereken önlemler yerine krizi daha da derinleştirecek işlere kalkışan ekonomi yönetiminin tavrı endişe uyandırıyor.

Daha düşük maliyetle, daha kısa sürede alınabilecek önlemler, yerel seçimlerin endişesi ile alınmıyor, alınamıyor bir türlü.

Böyle giderse, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden sonra, çok daha sert ve zor bir sürece sürüklenecek ülkemizin ekonomisi. Zam ve vergi yağmuru altında, çok ağır bir kemer sıkma programının ve acı reçetenin IMF’li ya da IMF’siz uygulanması zorunluluğu ile karşı karşıya bırakacaklar ekonomimizi.

Öte yandan, böyle bir kemer sıkma programı ya olabilecek en geniş toplumsal mutabakat ve uzlaşmayla, ya da anti-demokratik baskıcı ve otoriter uygulamalarla hayata geçirilebilir.

İktidarın söylem ve tavırları hiçbir şekilde, toplumsal uzlaşma ve mutabakat için bir umut vermiyor, veremiyor.

O zaman iş giderek otoriterleşebilecek, despot, anti-demokratik uygulamaların artması ihtimalini arttırıyor.

Umarız işler o noktaya gelmeden, aklı-selim galip gelir.

Benden sonrası tufan anlayışı terkedilir.

Seçim popülizmi ile ekonomik krizin daha da derinleşerek uzamasına ve ödenecek maliyet ve bedellerin katlanmasına neden olunmaz.

Aksini düşünmek bile istemiyoruz doğrusu...