Ömrünü gerçeğe ve Türk Milletine adamış bilge Yaşar Nuri Öztürk-3
KURAN’a ve Kuran ilimlerine derin vukufiyeti bulunan filozofumuz, Kuran’da 'Şeytanın evliyası', 'hizbu’ş-şeytan', 'şeytanın orduları' olarak geçen; görünüşte dinden yana ama gerçekte İslam’a düşmanlık eden kişi ve grupların yaydıkları gerçek dışı söylentilerini eleştirir.
Birtakım uyarılarda bulunur. Adları farklı olsa da hepsi de “şeytan” yani yalan ve yanlışın savunulmasında birdir. Sünnet adı altında Arap-Emevî örflerini dindenmiş gibi gösterip hakikatin üstünü örtmek, genel ahlak ilkelerini çiğnemek, yalanı doğru, sahtekârlığı dürüstlük olarak sunmak, bu grupların ortak özelliğidir. Yaşar Nuri usturası, bu örgütlü cehalete karşı, her düzeyden insanı uyanık olmaya çağırır. Çünkü şeytan, gerçekleri gizleyerek ürettiği yalanları, masumane bir şekilde yayar. Bu aldatmaca, Allah ile aldatmanın kimliğinin deşifre edilmesiyle ortaya çıkar. “Allah ile aldatma” kavramsallaştırmasını kendisine borçlu olduğumuz Yaşar Nuri, şeytan grubunun insanlarının, şeksiz inandıkları dine yalan söyleterek gerçek dini kararttıklarını; Eğriyi doğru, doğruyu eğri göstermek için algı operasyonundan vazgeçmediklerini vurgular. Dine ilişkin bütün hakikatler, bu yöntemle ters yüz edilir: “Dinde olmayan birçok haram, sevap, dokunulmaz alan, kural, ibadet icat edilmiştir. ‘Dindarlık’ yapay kutsallara saygıyla eşitlenmiştir. Bu durumda, Allah ile aldatanların anladığı anlamda ‘dindar’ olduğunuzda gerçek dinin dışına çıkarsınız. Onların anladığı gibi ‘dindar’ olmadığınızda ise ‘dinsiz’ diye damgalanırsınız. Tezgâh işte böyle kurulmuştur.”(1) Yaşar Nuri usturası, bu sahtecilik pazarlayan tezgâhı bu ifadelerle bozar. Yaşar Nuri, Allah ile aldatma yöntem ve araçlarının temellerine kadar iner. Takdirkâr ifadelerle bahsettiği fıkıh bilgini Ebu Hamza el-Harici (ölm. 747)’ye dayanarak Allah ile aldatmanın üç dayanağına dikkatleri çeker. Bunlar Havel, Düvel ve Değel’dir. İslam’ı, Tanrı’nın gönderdiği din olmaktan çıkarıp bir siyasal, ırksal, ekonomik bir sömürünün kutsal aracı haline getiren zihniyet ve soy (Kuran’a göre lanetlenmiş zihniyet-soy), bu dayanakları işleterek gerçeğin etrafında aldatmaca duvarları örer. Havel, köleleştirmek; düvel, halkın malını saltanat elde etmek için kullanmak ve Değel ise, bir değeri veya kurumu pusu kurmak amacıyla kullanmaktır. Filozofumuz, her üç yöntemi de birlikte kullanan ve Atatürk Cumhuriyeti’ni kendi çıkarları için yerle yeksan etmeye programlanmış sözde-sivil kuruluşlar adı altında gittikçe sayıları artan cemaat ve tarikatların, benim tabirimle (ŞF) “emperyalizmin silahsız kuvvetleri” olduğunu vurgular. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve insanlığın kâbusu olan radikal dinci hareketleri, cemaat ve tarikatları sayar. 15 Temmuz 2016’da Türkiye’yi emperyalistlere silahla, kanla, katliamla teslim etme cür’eti gösteren Fethullahçılığa özellikle dikkatlerimizi çeker. Benim de aralarında bulunma onuruna eriştiğim bir elin parmakları sayısınca Türk aydını dışında çoğu insanın suskun kaldığı, hatta aktif ya da pasif bir şekilde desteklediği Fethullahçılığın, vatan ve ülke katili bir terör örgütü olduğunu yine Yaşar Nuri’nin ‘Allah ile aldatma’ bahsinde konu edildiğine tanık olmaktayız.(2) Aydın, ülkesi ve ulusunun geleceği için ışık olabilen; ülkesi ve ulusuna taraftar olma onuru taşıyan bir görev insanıdır. Bu uğurda canını, malını ve her türlü şahsi çıkarını hiçe sayabilecek erdem ve fazilete sahip olma cesaretini gösterir. Bu ayrıcalık, ancak Yaşar Nuri gibi sayılı birkaç Türk aydınına ve filozofuna münhasır kalmaktadır. Din etrafında üretilen sahtecilikler, ülkemizde kavram ve fikir karmaşasına yol açmaktadır. Ockham’lı William, Ortaçağ’da bu karmaşayı din ile felsefeyi birbirinden ayırmaya girişerek ustura yöntemiyle önemli ölçüde sona erdirmeyi başarmıştı. Çağımızın Türk William’ı Yaşar Nuri ise, ısrar ve inatla birbirinin yerine kullanılan kavram ve bu kavramlara bağlı iddiaları kendi usturasıyla açıklığa kavuşturma savaşı vermiştir.
DİNDARLIĞI DİNİLİKTEN TEMİZLEYEN USTURA
Türk İslam filozofu Yaşar Nuri, din olgusunu çepeçevre kuşatmış kavram kargaşasına müdahale eder. Başta, din sorununda usturasını işletir. Cumhuriyet değerlerinin din kavramına yüklenen olur olmaz yorumlarla aşındırıldığı açıktır. Önce İslam dini kavramıyla işe başlaması doğaldır. Hemen her eserinde “Kuran’a dönüş”, “Kuran dini” , “Kuran İslam’ı” kavramlaştırmalarıyla, uydurulan dinin birbirine karıştırıldığı gerçeğini gözler önüne serer. Buna bağlı olarak dindar ve dinci kavramlarına açıklık getirerek, her düzeyden insanın anlayabileceği bir üslup kullanır. Sahih dine inanan; ondan herhangi bir siyasi, ekonomik ve kişisel çıkar beklentisi gütmeyen insan, ona göre dindardır. Dinci ise, tam tersidir. Amacı, dine inanmak ve onun hakikatine göre hayatını tanzim etmek değil, aksine, dini hem hakikatinden saptırmak, hem de bu tür çıkarlara paravan olarak kullanmaktır. Filozofumuzun dinciliği nasıl tanımladığına bakalım: “Dincilik (veya siyaset dinciliği); dini, çıkar, koltuk, baskı, egemenlik aracı yapan bir sanayi koludur. İşin esası bakımından ne dini vardır ne de imanı. Onun dini imanı, ibadeti hep çıkarı ve hesabıdır… Dincilik, tarihin en verimli, ama en zalim iş kollarından biridir. Dinci ise bu sanayi kolunu meslek edinmiş olanların adı-unvanıdır.”(3) Ona göre, dindarlığın dincilikle herhangi bir ilişkisi yoktur. Hatta bu kavramlar yer ile gök kadar birbirinden farklıdır ve birbirinin zıttıdır. Dindar ile dinci arasındaki farkları çok açık biçimde ortaya koyarak iki kavramın açıklığa kavuşturur: “Dindar, ‘yaratılanları Yaratan’dan ötürü’ sever; dinci ise yaratılanları Yaratan’dan nefret ettirmek üzere rahatsız eder… Dindar, düşmanlarının bile kendisinden emin olduğu kişidir. Çünkü o, rahmet insandır. O bilir ve inanır ki, bağlısı bulunduğu Hz. Muhammed hem âlemlere rahmettir; hem de Emin (güvenilir kişi) unvanına sahiptir. Dindar, muazzez Peygamberinin bu niteliklerine gölge düşürecek tavırlardan uzak durmayı hayatının en önemli işi bilir… Dinci, çıkarına ters düşen hiçbir şeye ve hiçbir kişiye vefa göstermez… Dincinin belirgin niteliklerinden biri de sürekli bir biçimde başkalarının dini-imanı hakkında hüküm vermektir. Dinci, Allah’ın kulları ile uğraştığının onda biri kadar Allah’a kul olmak için uğraşsaydı dünya cennete dönerdi.”(4)
İSLAM’I ŞERİAT’TAN TEMİZLEYEN USTURA
Batılı sömürgeciler, Yaşar Nuri’ye göre, “getto İslam’ı” yaratarak(5) Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmişlerdir. Allah ile aldatmanın başlangıcını oluşturan Emevî-Arap dinciliği(6), millet yerine ümmet, İslam yerine şeriat aldatmacalarıyla özellikle Türk milletini kimliksiz, kültürsüz ve tarihsiz bırakmanın dinsel bir gerekçesi olmuştur ve hala geçerliliğini korumaktadır. İslam yerine şeriatın ikame edilmesi de aynı amaca hizmet etmek üzere kurgulanmıştır. Yaşar Nuri, günümüzde bile muhafaza edilen “Şeriat İslam’dır” sloganının hiçbir anlamı olmadığını kanıtlar. İslam bir dindir; şeriat ise mezhep kabulleriyle, nihayet fıkıhla eşitlenebilir. Bu gerçeğin altını çizer: “ Şeriat’i İslam’la eşitlemek isteyen anlayış, birçok kabulünün Kuran’la ve zamanla çeliştiği anlaşılmış bulunan örfleri din yapmayı amaçlayan anlayıştır. Bu anlayış, önce, şeriatla dini eşitlemekte, sonra da devrini bitirmiş fıkıh kitaplarındaki akıl ve Kuran dışı birtakım kuralları, din diye halkın önüne koymaktadır.”(7) İslam fıkhı demek olan şeriat kavramının, din demek olan İslam’la bir tutulması, “İslam devleti” gibi temelsiz iddialara gerekçe olarak sunulmaktadır. Şeriatı İslam’la bitiştirip din devleti, şeriat devleti diye uydurulan tezleri eleştirir. Yaşar Nuri, usturasıyla ayırıp açıklığa kavuşturduğu bu kavramları yerli yerine koyar ve der ki: “Kuran, getirdiği dinin İslam olduğunu vurgular. Şeriatı bir devlet şekli gibi sunuyorlar. Oysaki Kuran, ima yoluyla bile bir devlet şekline temas etmiyor. Onu insan aklına bırakmış. İslam devleti tabiri, siyasal İslamcı istismarın bir uydurmasıdır. Kuran’da böyle bir tabir yok. İslam evrensel ve ölümsüz ilkeler bütününün adıdır. O halde İslam’ın devleti olmaz, Müslümanların devletleri olur. Gerçek bu olunca da onlarca, yüzlerce devlet şekli bulunacaktır.”(8) Atatürk, başta bu aldatmaca olmak üzere, Allah ile aldatmanın her şeklinin yolunu kesen bir liderdir.(9)
DÖRDÜNCÜ YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
DİPNOTLAR:
(1) Yaar Nuri Öztürk, Türkiye’yi kemiren hanet Allah ile Aldatmak, Yeni Boyut Yaynlar, 19. Bask, stanbul 2008, ss. 23-46. (2) Bkz. Yaar Nuri Öztürk, A.e., ss. 46-63. (3) Yaar Nuri Öztürk, Türkiye’yi kemiren hanet Allah ile Aldatmak, s. 73. (4) A.e., ss. 73-80. (5) A.e., ss.125-126. (6) Bkz. A.e. ,ss. 81-84. (7) A.e., ss. 97-99. (8) Yaar Nuri Öztürk, A.e.,s.100. (9) A.e., ss. 134-142.